Seçime günler kala Millet İttifakı'nın parti mekanlarına, yetkililerine, üyelerine, gönüllülerine vahşice saldıran vicdansız ve cahil yığınlar, çoğunluk olarak Tayyip'in öfkeli dilinden etkilenen tiplerdir. Dünya üzerinde iftira ve yalanlarla siyasi rakiplerini halka terörist ve ortağı gibi gösteren kaç siyasi önder veya cumhurbaşkanı vardır acaba? Öfkeyi hitabet sanatı olarak gördüğünü utanmadan beyan etmiş, görgüden, temsil kabiliyetinden, ulusunun itibarını düşünmekten çok uzak, halkına düşman gibi davranıp hakaret eden ve milleti birbirine düşürerek cumhurbaşkanlığı makamını ele geçiren Tayyip'e, fanatik bir körlükle bağlanan insanlardan muhakeme yeteneği beklenemez. Zaten tek adam diktasının isteği budur. Diktatör ve diktatör özentileri düşünen, sorgulayan kişiler yerine, kendine itaat eden, kendisi için çalışan robot gibi yığınlar ister. Seçim öncesi bunca olayın yaşanması, cumhurbaşkanı adayı Kılıçdaroğlu'nun ve yardımcı aday İmamoğlu'nun son miting günlerinde çelik yelekle halkın karşısına çıkması ulusal itibarımız ve güvenliğimiz açısından kara bir lekedir. Bu tablonun sorumlu ve suçluları, başta halka yalan söyleyip onları birbirine düşüren tek adam ve onun bütün yandaş yetkilileri olmak üzere, onları pohpohlayarak sanki çok vatansevermiş gibi kamuoyuna sunan bağımlı basın ve medyadır.

AKP iktidar olduktan sonra girdiği seçimlerde siyasi rakiplerini halk gibi birbirine düşürmeyi kurnazca başaran bir çizgi izledi. Bununla birlikte, AKP iktidar olduktan sonra gerçekleşen seçimlerin güvenilir olmayıp gitgide hilelerle dolu olması bir başka rezaletti. Henüz sandıkların açıldığı andan itibaren muhaliflerin moralini bozan, kendilerine olan desteği basın ve medyayı arkasını alarak abartılı şekilde gösteren, devletin imkanlarını kendi mallarıymış gibi hukuku çiğneyerek kullanan ve muhalifleri haklarından uzak tutan yapısıyla AKP, hiçbir seçimde adil yarışmadı. İktidarını güçlendirdiği ikinci seçim galibiyetinin ardından önce referandumla anayasanın maddelerini değiştirmeyi yalanlarıyla beraber halka tek tek yutturdu. Daha sonra cumhurbaşkanını halkın seçmesi gibi gereksiz bir uygulamayı başkanlık sistemine geçmek için bir aşama olarak gördü. AKP, son darbeyi ise, halkın istemediği ve aslında çoğunluğun oylarıyla hayır dediği başkanlık sistemi denilen tek adam diktasıyla gerçekleştirdi. Padişahta olmayan yetkililerle donatılan başkanlığın oylandığı rejim karşıtı o seçimlerde mühürsüz oylar kanunlara aykırı bir şekilde geçerli sayılıp tescilli bir oyunbozanlık yapıldı ve hilelerle bezeli bu suçlar, demokrasinin bir gereğiymiş gibi anlatılarak karşıdevrim süreci yeni bir ivme kazandı. Karşıdevrim, Atatürk'ün kurduğu tam bağımsız eksenli, "yurtta barış, dünyada barış" anlayışlı Türkiye yolunu tamamen kapatmak ve daha AKP kurulurken amaçlanan emperyalizmin Türkiye ve çevresindeki Arap Yarımada'sında rahatlıkla at koşturmasıydı ki, sonuç emperyalistlerin istediği gibi oldu. ABD, Rusya, Arap Yarımadası'nda gücünü artırırken reis ve yandaşlarının "Güçlü Türkiye" dediği ülke, parti, çete ve mafya devletine dönüşerek en başta ordu, yargı, eğitim, ekonomi ve toplumsal alanda olduğu gibi pek çok alanda olağanüstü bir değer kaybı yaşadı, niteliklerini yitirdi. Yani dünya lideri diye yutturulan partili bir cumhurbaşkanı, baştan beri emperyalizme göbekten bağlıydı ve son raddede yükselişe geçen törerle beraber, nüfus dengelerini altüst eden mülteci sorununu ülkenin başına fazlasıyla bela ederek görevini yerine getirdi.

Başkanlık sisteminin yarattığı bir garip krallığı andıran demokrasiden uzak iklim, halkın temsil edildiği parlamento seçimleri için çeşit çeşit ideolojiyi ve partiyi ittifaka zorlarken, bu noktada ana muhalefetin genel başkanı Kılıçdaroğlu epeydir iyi bir strateji izleyerek sabırla yaptığı hamlelerle birlikte, nice farklı ideolojiden lideri ve ülkesini seven farkındalık sahibi duyarlı kitleleri kendisine doğru çekmeyi başardı. Ardından seçim sürecinde ittifakının gücünü kullanarak halkta meydan meydan karşılık buldu. Kılıçdaroğlu, masada çıkan ayrılık krizi çatlağında bile sabrını ve sağduyusunu kullanarak durumu akıllıca yönetti. Son olarak, oylarını bölen CHP'li eski parti içi muhalif İnce'nin seçimden çekilmesiyle birlikte, Millet İttifakı, Emek ve Özgürlük İttifakı ve Sosyalist Güç Birliği'nin tam desteğinin yanı sıra, nice bağımsız vatandaşın kararıyla 1. turda ipi göğüslemeye yakın olan Kılıçdaroğlu, Türkiye'yi ekibiyle birlikte halkın talepleri doğrultusunda yönetme vaadiyle karanlıktan çıkarmaya çok yaklaştı. Ayrıca Millet İttifakı'nın Meclis'te güçlü olması demek, emperyalizm ve kuklalarına iyi bir ders olacağı için ittifakın Meclis'te elde edeceği çoğunluk farklı bir önem kazandı. Kısacası, Tayyip ve yandaşlarının geçtiğimiz yerel seçimlerde diline doladıkları "ülkenin bekası" bu sahte milliyetçi ve aslında tam bir gerici takımı olan Cumhur İttifakı'nın seçimleri kaybetmesine bağlıdır.

Bu saatten sonra, oylar kullanıldıktan sonra sandıklara sahip çıkmak ve asla kaybetmemek için bolca sabıkası bulunan AKP hilelerine karşı göğüs germek en büyük hedef olmalı. Şu çok açık, cumhuriyet tarihinin en kritik seçimi olan bu seçim ne yazık ki vahim olaylarla dolu, hatta bol kanlı geçebilir. Ancak halkın akan coşkusu karşısında o halkın içinde yakınları bulunan yargı mensuplarının, kolluk kuvvetlerinin ve bürokratların vicdanı ve hatta çaresizliği eninde sonunda seçim sonuçlarının tescil edilmesine katkı sağlayarak, halkın iradesine karşı koyamayacakları bir hale dönüşecektir. Tayyip ve ekibi, dikkat ederseniz, çoktandır milli irade lafını kullanmıyor, bilakis son günlerde kaybedeceklerini anladıkları için, ülkeyi bırakmayacağız, darbeye izin vermeyeceğiz gibi laflar kullanıyor. Belli ki, cumhurbaşkanlığı seçimini ikinci sırada tamamlamayı amaçlayarak, bu seçimi en azından 2. tura götürme imkanını düşünüyorlar. Bu ihtimal gerçekleşmezse eğer ve ilk turda kaybederlerse, bir B planını mutlaka devreye sokacaklardır. Cumhur İttifakı'nın Meclis'in yarısını oluşturacak sayıda vekil çıkarma şansı yok. Hal böyleyken halkın kanının aktığı ikinci bir 15 Temmuz gibi bir durum ortaya çıkarsa asla şaşırmamak gerekir. 2. tura kalınan bir seçimde ise, korkunç senaryolar gerçekleşebilir. Yakın dönemde koalisyona mahkum kalan AKP Türkiye'sinde yapılan terör saldırılarının nasıl sıklaştığı görüldü. Seçimlere giderken cumhurbaşkanının, bakanların, partili valinin, AKP'li belediye başkanının sınırları ve sabırları zorlayan eylem ve söylemleri ortada. Türkiye'deki pek çok firma bile çalışanlarını seçimin ertesi gününde iş yerinden değil, evden çalışmaya davet eder bir haldeyse, varın gerisini siz düşünün. Tekrarlanan İstanbul seçimleriyle, Gökçek'in Ankara'da Yavaş'a karşı sözde kazandığı yerel seçimde yaşanan hileleri bir daha düşünün ve böylesine kritik bir seçimde iktidarlarını ve cumhurbaşkanlığını kaybedenlerin tavırlarını az çok tahmin edin. Tamam, Millet İttifakı'nın seçim mitinglerinde sembolü olan kalp taşı yener ama taş kalpler bunu kabul eder mi, işte orası muamma.