Aralarında Fenerbahçe ve Beşiktaş kulüp başkanlarının da yer aldığı Kulüpler Birliği, Fenerbahçe ve Beşiktaşlı taraftarların hükümeti istifaya davet etmesinin ardından bir açıklama yaptı. Daha doğrusu, açıklama yapmak zorunda kaldı. Kulüpler Birliği'nin açıklaması, spora siyaset girmesin, birlik ve beraberlik olsun, devletin yanında olduk, olacağız gibilerinden çeşitli zırvalıklarla doluydu. Böylece hükümete karşı olan korkularını tescillemiş oldular. Şaşılacak bir şey yok tabi. Kulüpler Birliği, siyasi taraf olmama noktasında hemfikir gibi gözükse de aslında siyasetin kralını yapmış. Çünkü iki büyük çınarın taraftarı, statlarda anayasal bir protesto yaptı diye açıklama yapma zorunluluğu hissetmek bal gibi siyaset yapmaktır. Zaten toplumsal konularda siyaset yapmayalım diyenler aslında siyasi tavrı olup gizlemeyi yeğleyenlerdir. Bu tiplerin kalpleri de siyaset yapmayalım uyarısı yaptıklarının eleştirdikleriyle birlikte atar. Onlara laf edilmesini istemezler ama bunu da korktuklarından dolayı karşı tarafa belli edemezler. İşte, birliğin açıklamadaki durumu da budur. Çok basit ki, hükümet korkusuyla futbolun olmazsa olmazı taraftarların sesine kulak vermeyip onları yalnız bırakmak aslında hükümetin tarafı olmaktır. Buyurun size siyaset. Kaldı ki, spora siyaseti taraftarın anayasal hakkına bile tahammül edemeyen Bahçeli gibiler sokuyorsa, Kulüpler Birliği gitsin, öncelikle Bahçeli'yi siyaset yapıyor diye eleştirsin. Ne de olsa Bahçeli'ye göre, maçlar seyircisiz oynanmalıymış! Manevi değerler varmış falan! "Hükümet istifa" demekle bu manevi değerlerin ne alakası varsa artık! Bahçeli, zaten uzun süredir tam bir cumhurbaşkanı sözcüsü gibi. Kendisi, geçmişte olaylı bir Fenerbahçe-Beşiktaş kupa maçının yeniden oynanması için de açıklama yapmıştı. Yani spora bir siyasetçi olarak karışma noktasında vukuatlı biri.
Beşiktaş teknik direktörü Şenol Güneş, hükümete protestoların olduğu maç sonrası "Suçlama, yok etme, bunlardan sıyrılmamız lazım" derken belli ki, Bahçeli'yi kast etti. Ne de olsa sağcı Bahçeli, son yıllarında tehditte, suçlamada ve hakarette bir başka sağcı Tayyip Erdoğan gibi ustalaştı. Körle yatan şaşı kalkarmış ya da armut dibine düşermiş ya hani, o misal. Yani bir spor adamı olan Şenol Güneş, taraftarın sesine ve hissine kulak veren yanda duruyor. Kulüp başkanları gibi gücün yanında değil kendisi. Güneş'in solcu olduğunu onu tanıyanlar iyi bilir. Örneğin, Kayserispor yönetimi, zillet diye bir söz kullanıp sözde birlik ve beraberlik açıklaması yaparken, Bahçeli ağzıyla konuşunca sağcı bir siyaset yapacak ama Üç Büyükler'in taraftarları Gezi Direnişi'ndeki gibi deprem sonrası da hükümete karşı olup sol bir tepki koyunca susturulmak istenecek ve siyaset yapmakla itham edilecek! Şu sözde birlik ve beraberlik yalanına bakın: Ben konuşurum, hedef alırım, hatta siyaset yaparım ama sen konuşamazsın, hedef alamazsın ve siyaset yapamazsın! Ne güzel iş valla!
Spor açısından normal bir slogan olup tribünlerden yükselen "Hükümet İstifa" sesleri spor ve demokrasi açısından sakıncalı değildir. Fakat, Bahçeli'nin futbolu seyircisiz oynatalım düşüncesi insan hakları ve spor açısından maddi ve manevi olarak sakıncalıdır. Zaten depremden 14 gün sonra memleketi Osmaniye'ye ancak gidebilen sözde yerli ve milli olan Bahçeli'nin manevi değer anlayışı da ancak bu kadardır. Beşiktaş üyeliğinden istifa etmesi ise, Türk sporu ve Beşiktaş açısından gayet faydalıdır. Bazı solcuların abartarak hayran olduğu görgülü kimlikli büyük sermayedar Fenerli başkan Koç ile Beşiktaş'ın başkanı Çebi, Kulüpler Birliği'nin hükümetten korktuğunu belli eden açıklamasında birlikte gözüktüler. G.saray'ın mevcut başkanı Dursun Özbek, açıklama için henüz bir fikir belirtmedi. Ne de olsa G.saray'ın deprem sonrasına denk gelen ilk maçı henüz oynanmadı. Ama, birçok G.saraylı da tıpkı Gezi'de olduğu gibi belli ki hükümete net bir tepki koyacaktır.
3 Büyükler'in taraftarlarından yükselen hükümet karşıtı sese kendi yönetimleri bile kulak veremiyor. Elbette korkudan ve çıkar davasından oluyor bunlar. Bakan Soylu, protesto haklarını kullanan F.bahçe ve Beşiktaş taraftarlarını, emrindeki polislere fazla mesai yaptırmakla tehdit ederken, protestocu taraftarların bu konuda "Yönetim uyuma, taraftara sahip çık!" demesi zaten abes olur. Taraftar yani halk, Kadıköy ve Beşiktaş'ta ülkeye babalar gibi sahip çıkarken, böyle korkak yönetimlerin taraftarına sahip çıkması mümkün değildir. Bunu protestocu taraftarlar da biliyor. Lafa gelince, taraftar kulübün asıl sahibidir der bu yöneticiler ama taraftar protesto edince aynı yönetimler, asıl sahiplerini siyasiler olarak gördükleri için bu sahiplik meselesinde garip bir çelişki belirir. Yani gerçekten taraftar kulübün sahibidir. Yine, ülkenin sahibi de elbette koca bir halktır. Yönetimler ve siyasetçiler ise, siyasete göbekten bağlı küçücük bir azınlıktır. Onlar, taraftarlar kadar özgür ve cesur olamazlar. Sadece birbirlerinin çıkarlarını gözetirler.
Bilirsiniz, siyasiler oy isterken halka kulak verelim derlar ama gücü eline aldıklarında beğenmedikleri tepkiler sonucunda halkın sesini keserler. Futbol yönetimleri de öyledir işte. Taraftara karşı bir şeyler vaat ederler ama işler ters gidince taraftara kulak vermek işlerine gelmez. Yine, iş veren yönetimleri de çalışanlara karşı siyasiler ve kulüp yönetimleri gibidir. Ülkede tablo açık: Bir tarafta sağcı egemenler siyasette, futbolda ve binbir çeşit patronlukta yer almış, halka kulaklarını tıkamış ve tabii ki gücün yanında duruyor. Diğer yanda ise, solcu olmasa dahi sol bir tavır sergileyen ya da bizzat solcu olan demokrat taraftarlar var. İşte onlar, gücü elinde bulunduran adalet ve özgürlük yoksunu siyasetçilerin kulaklarını çınlatıyor. Siyaset denilen şey, tam da burada açığa çıkıyor: Sağcılar, yani varlıklı, güç sahibi olan bencil yönetenler. Solcular: adaletsizce yönetilmeyi istemeyen, eşitlik yanlısı ve imkanları kısıtlı olan yoksul halk. Sonuç mu: Sağcı Kulüpler Birliği ve solcu taraftarlar.