2 gün önce aramızdan ayrılan Türk aydını, hukukçu ve yazar Vural Savaş'ı daima sevgi ve takdirle anacağım. Kendisi, bugün deprem tedbiri almayan ve bu konudaki suçlarını "kader planı" olarak belirten o karanlık anlayışa karşı, 26 yıl önce haklı gerekçelerle yetkisini kullanmıştı. O günlerde RP'li siyasetin gücüne güvenerek, sokaklarda ve pek çok yerde "Şeriat isteriz" diye haykıranlar, Atatürk'e dil uzatanlar, tarikatlarla içli dışlı olup onlarla işbirliği yapanlar, halkı birbirine düşürüp küfürler ve iftiralar eşliğinde nefret ve kin yaymaya çalışanlar, yine bildiğimiz saldırgan gericilerdi. Bu gericiler, dönemin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş'ın hamlesi ve Anayasa Mahkemesi üyelerinin çoğunluk kararı sayesinde güçlerine güvendikleri RP'nin kapatılmasıyla cezalarını aldılar.

Vural Savaş, demokrasilerde parti kapatılmaz saçmalığına inanmayan medeni biriydi. Kaldı ki, ülkelerin yasalarını çiğneyip toplumsal huzursuzluğa neden olan birçok partiye en gelişmiş ülkelerin demokrasilerinde de yer yoktur. Bunun örneği o kadar çoktur ki. En basit örnekle, özgürlüğü Türk halkına armağan eden Atatürk Türkiyesi'nde de parti kapatmaları olmuştur ve nedenleri bellidir. Bizde ise, devletin olmazsa olmazı medeni ve çağdaş hukuk anlayışını ve milli savunmanın merkezi olan orduyu uzun süredir demokrasi karşıtı ve vesayetçi diye kısırca niteleyen kafalara, ne yazık ki, bazı gerçekleri anlatmak çok zordur. Vural Savaş, Maraş, Çorum, Sivas katliamlarını yapanların ve onlara alkış tutan yobaz kafaların insanlık tarihinden beri ne denli tehlikeli olduğunun farkındaydı. 2006'da yargının türban kararını beğenmediği için dini inancı uğruna Danıştay'a saldırdığını itiraf edip türban kararı konusuyla alakalı bir Danıştay üyesini öldürüp, diğer 4 üyeyi yaralayan Alparslan Arslan gibi karanlık ve tehlikeli zihinlerin ülkede rahat rahat dolaşmasının, hatta mevki sahibi olmasının bedelinin ağır olacağını gayet iyi bilen biriydi. Zaten kapatılan gerici partilerin siciline bakınca suç teşkil eden eylem ve söylemlerinin uygar bir toplumla asla bağdaşmayıp tehlike saçtığını anlamak bir ilerici için hiç de zor değildir.

Şimdilerde tarikat yurtlarını ve camileri depremzede halka bile açmayan, kızlarla erkeklerin yan yana olmasına bile tahammül edemeyen, aynı zamanda yoksul ve gelecek vaat eden halk çocuklarını kaldıkları yurtlarından eden modern eğitimin karşıtı o gerici anlayış, yakın geçmişte Erdoğan ve AKP kurucularının da yer aldığı kapatılan Refah ve Fazilet partilerinde vücut bulmuştu. Fakat, güçlü ordu ve bağımsız yargı, 90'lardan sonra emperyalizm, yeşil sermaye ve 12 Eylül'ün baskıcı ortamı eşliğinde filizlenen gericiliğe karşı sosyal, laik, hukuk devletinin sigortası konumundaydı. Ta ki AKP iktidar olana kadar! Ancak şu gerçek hiç değişmedi: Gericiler ve bölücüler, doğaları gereği güçlü ordudan, bağımsız yargıdan ve bilim ışığında hareket eden herkesten kendi suçlarını ve kaderci gericiliklerini bildikleri için rahatsız olurlar. AKP de gerici genetiği dolayısıyla bunlardan rahatsızdı. Gücü eline aldığında ise, karşıdevrim süreci başlamış oldu.

AKP, gaddar siyasetine bağımlı hale getirdiği ordunun bu depremde halkla kucaklaşmasından ne çok korktu. Bunun nedeni, itibarımız zedelenmesin, tek kurtarıcı olarak biz gözükelim kurnazlığıyla beraber seyreden AKP''nin genlerindeki o ordu alerjisidir. İşte bu karanlık, gaddar ve gerici anlayış, nice vatandaşı yetersiz ve yanlış politikalarıyla enkaz altında ölüme terk etti. Yakın geçmişte ise bu tür bir gericiliğe imkan vermeyenler olarak, yargıda başta hukukçu Vural Savaş gibi düşünenler ve TSK'da ise, İsmail Hakkı Karadayı, Çevik Bir gibi aydınların varlığı öne çıkmıştı. Aynı dönemlerde liyakatli Vural Savaş'ı, hak ettiği göreve layık gören partisiz cumhurbaşkanı Demirel'in gericiliğe karşı modern devlet ve toplum inşası için verdiği katkılar da asla yadsınamaz. Bugün, hiçbir ilericinin gericiliğe karşı harekette emeği olanları topa tutmaya hakkı yoktur. O yıllarda o baş belası gericiliğe ön ayak olan Erdoğan'ın hocası Erbakan'ı terletenler en başta halk destekli ordu, yargı ve siyasetken, şimdilerde Erdoğan'lı AKP, koca yargı ve orduyu adeta çıkarları doğrultusunda yeniden tasarladı ve siyasi bir darbe olan karşıdevrimle bu kurumları ve muhalifleri zor durumda bırakan tek adama dönüştü.

Epeydir tek adam sistemi eşliğinde artık resmen parti ve polis devletine dönüşen AKP'nin, 2008'de laiklik karşıtı eylemleri nedeniyle Hazine'den aldığı yardımın kesilerek ceza alması bir yana, hala da bıkmadan ve usanmadan mevcut Anayasa'ya karşı gelmesini, halk yararına olan yasaları hiçe saymasını ya da hileli seçimlerle birlikte değiştirip çiğnemesini göz önüne bir getirin. Demokrat bir aklınız ve biraz vicdanınız varsa eğer, 28 Şubat mağduriyeti yaratanların vakti hâlinde nasıl bir acındırma taktiğine sığındığını hemen anlarsınız. Yine, 15 Temmuz sonrası siyasallaşan yargının verdiği kararlar da 28 Şubat süreci sonrasında gericiler tarafından yapılan algı ve acındırmanın bir başka örneğidir. Ne de olsa gericilere ve bölücülere elini verenler kolunu kaptırmakta pek geç kalmazlar. İşte Vural Savaş, aynı zamanda bölücülüğe, bir başka deyişle kutuplaşmaya giden ana yol olan gericiliğin karşısında dimdik duran bir darbeci ve vesayetçi değil, cesur bir hukukçuydu. Asıl darbeye gelince, kapatılan RP ve FP'nin, tıpkı AKP'nin yaptığı gibi Atatürk Cumhuriyeti'ne verdiği kalıcı hasarlar ve zararlardır.

Sonuç olarak, ordu ve yargı, 28 Şubat sürecine ve parti kapatmaya giden yoldaki tepkileri ve kararlarıyla tıpkı Atatürk gibi gericiliği gördüğü yerde bir güzel tepelemiştir. Tabi AKP, gericiliğe tepki koyup onu tepelemekte geri durmayan ordudan bu konudaki tüm destekçileri eşliğinde zamanla intikam almış, namuslu ve dürüst ordu mensuplarını hapislere atmış, onların ölümüne sebep olmuş, kısacası, siyaset orduyu sindirmiş, bağımsız yargı ise çoktandır siyasallaşmıştır. Toplumu kutuplaştıran suçlu partileri kapatan emektar hukukçu Vural Savaş, "AKP Çoktan Kapatılmalıydı" adıyla bir kitap daha kaleme alırken bağımsız ve cesur bir aydın olduğunu yeniden kanıtlıyordu. Dolayısıyla zamanın bağımsız ve cesur ordusuyla yargısına can kurbanken, hak hukuk tanımayan bu gerici ve acımasız siyasetin nice canlar yaktığına tanık olmak ise, bir o kadar acıdır.