AKP'nin başarısı!

Türkiye AKP iktidarıyla birlikte teröre teslim edildi ve sadece bürokraside değil, istihbarat ve kolluk kuvvetleri açısından partileşen bir dönüşüme tabi tutuldu. Bu, elbette karşıdevrim sürecidir. Son olarak, İstiklal'deki terör saldırısı da bu sürecin bir parçasıdır, çünkü terörü sınırda engellemeyen bir ülkede güvenlik sorunu tartışılır. Bu güvenlik durumunun sorumlusu da içişleridir. AKP iktidara geldikten 1 yıl sonra El-Kaide'nin Türkiye yapılanması Beyoğlu, Şişli ve Beşiktaş üçgeninde sinagogları, konsolosluğu ve bir bankayı hedef alarak nice insanı katletmişti. Yine, gittikçe zayıflayan PKK terör örgütünün ismi tarihe karışmak üzereyken AKP döneminde bu bölücü cani örgüt palazlandı ve PKK ile mücadele eden ordunun itibarı halk gözünde yitirilsin diye orduya sayısız kumpaslar kuruldu. Ayrıca Suriye sorunu diye bir sorun yine AKP döneminde bizzat yaratılarak Suriye'den yurda giriş yapan bölücü ve gerici terör örgütleri PKK'nın kurulduğu aynı Suriye'den Türkiye'ye rahatça geçis yaptı, dahası her fırsatta Türkiye'yi kana buladı. Ne ilginçtir, tek adam ve AKP'nin terörist söylemi zamanla ülkenin hak arayan muhalifleriyle özdeşleştirildi ve sıradan muhalifler bile azılı terörden daha çok hedef gösterildi. Gerçekten AKP başarılıysa teröristin hasına müsaade edip terörist ilan ettiği masum vatandaşına karşı mücadele ettiği için başarılıdır. Aslında AKP'nin kuruluş misyonu budur. BOP'un eşbaşkanı olduğunu itiraf eden bir partili cumhurbaşkanı kan kokan coğrafyaya dönen Arap Yarımadası'nda ABD dahil Rusya rahat at oynatsın diye varlığını sürdürmektedir. Açık ki, Türkiye'de Tayyip Erdoğan'ın varlığı Rusya'nın tehdidini daha çok artırması, ABD'nin daha çok güçlenmesi, İran'ın daha çok azgınlaşması, hatta Suriye'nin bile artık olarak gördüğü muhaliflerden temizlenmesiyle sonuçlandı ve Yunanistan'a dahi onca tavizler verilmesine rağmen hiçbir etkisi olmayan şov yapmaya yönelik söylemlerle Türkiye'nin zayıflığını ortaya koyacak vahim tablolar doğurdu. Diğer ülkelerle olan ilişkilerdeki hamaset Tayyip Erdoğan aşkıyla tutuşan gözü ve gönlü körermiş birtakım vatandaşı tatmin etse de Türkiye'nin terördeki zaiyatı, ekonomideki yıpranmışlığı ortada ve ülkede çoktandır huzur ve güven kalmadı.

Terörden daha çok halka derdi olan bir yapı

Yakın zamanda AKP'siz bir Türkiye imkanı vardı Türkiye için. Ülkenin yarısından çok daha fazlası AKP'yi iktidarda istemedi. O günlerde hükümet kurmak için kapılarını kapatıp bugünlerde AKP'ye ve tek adam yönetimine kol kanat geren Bahçeli'nin müsaade etmediği o AKP'siz kısa fetret dönemini kapsayan günlerde patlayan bombaları hatırlamak gerekir. Başkent meydanlarında, İstanbul'un göbeğinde, Doğu'da gerici ya da bölücü terör örgütleri yine o seçim sürecinin öncesinde ve ertesinde bu kadar rahat olup insanları katledip korku salmışsa kimse kusura bakmasın, artık o noktada bu ülkede terörle mücadele değil, teröre müsaade durumu tartışılır. Vatandaş kuşkulanmak da asayişine güvenmemek de sapına kadar haklıdır. İnsan etinin bu kadar ucuz olduğu ortamda değil tepkilerin doğması, artık isyanların çıkması bile doğal karşılanır. Oysa aynı tek adam yönetimin polis devletiyle eşdeğer hale gelen AKP'si yasalarla en ufak protestoların, hatta sosyal medyadan çıkan muhalif seslerin önüne geçmek için uğraş vermektedir. Yani terörden daha çok halkla derdi olan bir yapıdır bu, o derece tehlikelidir.

Teröre yem edilmek

Meydanlar, işlek caddeler şehirlerin, ülkelerin en önemli sembolleridir. Taksim ve İstiklal Caddesi de yıllardır İstanbul denince tarihiyle, kültürüyle akla gelen ilk ilçe olan Beyoğlu'nun en işlek, en önemli parçasıdır. Konsolosluklar, tarihi ve hatırı sayılır eğitim yuvaları, tiyatrolar, sinemalar, eğlence yerleri, AVM'ler, nice çokuluslu firmalar, bankalar Taksim'le özdeşleşen İstiklal'de yer alır. İşgalci İngiliz düşmanı bile gövde gösterisini bu caddeden geçerek yapmıştır. Yani bu kadar önemli bir anlam taşır o Taksim'le İstiklal Caddesi. Ne acıdır ki, Türk insanı 77'deki işçi katliamından beri o noktalarda ölmektedir. Türkiye'de hakkını arayan vatandaş orada çabucak enselenir, ağzı kapatılır, jopla dövülür, orada protestoya, işçi bayramına dahi izin verilmez ama ne hikmetse terör örgütlerinin mensupları onca sivil polisin o noktalarda olduğu halde orada bir şekilde amacına ulaşmakta zorluk çekmez. Üstelik, Dolapdere'den Tarlabaşı'na uzanan panzerlerin, TOMA'ların o noktalarda sıralandığı halde ve neredeyse her tepede bir kamera varken! Bu, tam bir fiyaskodur ve vatandaşın ülkesine olan güvenini sarsar. Sonuçta, Türk insanı gezip tozduğu yurt kalelerinde, toplum içine karıştığı meydanlarında yıllardır adeta teröre yem edilmektedir.

Kontrollü terör tartışması

İnsanların genelde daha çok dışarıda olduğu bir pazar günü ve İstiklal'e yürüme mesafesinde olan Dolmabahçe'de bir futbol maçının olduğu gün bu terör saldırısının amacındaki acayip boyutu düşündürür niteliktedir. Terörün İstiklal'i seçmesi gariptir. Ne de olsa terör katlettiği insan sayısıyla övünecek kadar azgındır her zaman. Daha çok ses getirmek ister. Yakın zamanda Dolmabahçe'deki terör saldırısı da polisleri hedef alma bahanesiyle PKK'nın yan kuruluşlarınca maç sonu yapıldı. O gün Beşiktaş taraftarı ve stattan daha geç çıkartılan Bursa taraftarı dağılmış, patlamalar öyle gerçekleşmişti. Pazar günkü İstiklal saldırısına çok yakın bir yerde yine yüzlerce taraftar, onca insan Beşiktaş'ta çarşının içinde öbek gibi tek bir noktada toplanmış haldeydi. Tesadüfe bakın, teröristler daha az can kaybı olacak bir yeri tercih etti yine. Sivilse sivil, masumsa masum, hedef polis de değil, bir şekilde ses getirmek ya kahpe terör için! Oysa garip olan şudur, PKK ya da benzeri terör örgütleri polis, masum ayırt etmez. Ayrıca terör saldırısı için İstiklal Caddesi Beşiktaş içlerine göre daha riskli olup teröristlerin daha fazla göze batacağı bir yerdir. Teröristler eylemlerini rahat gerçekleştirmek için ortalığı iyi kolaçan etmek zorundadır. Bunu hep yaparlar. Beşiktaş'ta maç günü olduğunu isteyen rahatça öğrenir ve terör de bunun farkındadır ama futbol taraftarını ve futbolu etkileyen terörün ve kaosun yarattığı etki ve tepki sıradan halkın tepkisinden çok daha fazladır. O yüzden terör yarattığı etkiyi düşünürken tepkiyi pek düşünmez, sadece sonuç odaklıdır. Yani sözde intkamcı ve cezalandırıcıdır ama vermek istediği ceza ve bombanın etkisi bu son saldırıda ayrıca düşünülmelidir. Üstelik, bu kez PKK saldırıyı üstlenmemişken! Hani bu ülkede kontrollü darbe diye bir kavram belirdi 15 Temmuz'da. Şimdi bir durum daha cesurca tartışılmalıdır, o da bu ülkede kontrol edilemeyen bir terör mü vardır, yoksa kontrollü bir terör mü vardır? 

İktidarın terör konusundaki vurdumduymazlığı

Süleyman Soylu İçişleri Bakanı ve terörle mücadeleyi ballandıra ballandıra anlatan biri. Onun döneminde uyuşturucu girişi zaten kontrol edilemez halde ve ülkede uyuşturucu kullanımı ayyuka çıktı. Kadınlar bildiğimiz gibi yine şiddete emanet. Çocukların güvenliği ise epeydir tehlikede. Terör desek, azgın dişleriyle sürekli tehdit halinde ama bu terör saldırısında bile Soylu ABD ve Yunanistan'ı gündeme getiriyor ve ilginçtir teröristin Yunanistan'a kaçacağına dair net bir kanıt hala da yok. Hatta teröristin bir eve saklanması da nice terör mensubunun eylem sonrası kaçışını düşündüğümüzde daha da değişik bir durum. Şimdi n'aptı, Yunanistan ve ABD, o İstiklal'i kana bulayan teröristi sanki onlar mı gönderdi Suriye sınırından? ABD kınamasın diyen Soylu ABD'nin uçaklarına muhtaç ve o uçaklar için ABD ile yaptığı pazarlıkla iktidarı ve cumhurbaşkanı gibi övünen biri. Şu tezata bakın hele! Cumhurbaşkanı desen, bu önemli olayın ardından terör kokusu var deyip Endonezya'ya uçuyor, orada dans eden kadınlar eşliğinde karşılanıyor. Bir muhalif belediye başkanı balıkçıda yemek yiyince, iki gün tatil yapınca yer yerinden oynuyor da böylesine önemli bir konuda, hele ki terör eylemi olduğu kabak gibi ortada olan bir durumda bile koku kelimesini kullanan kişi maalesef ülkenin başındaki en önemli temsilci ve ülkede birkaç gün kalmaya bile tenezül etmiyor. Evet, bir koku varsa o da seçimler öncesinde burnumuza gelen o tanıdık kan kokusudur ve basında bu varsayımları dile getiren halkı yandaş ve liboş takımının hedef gösteren o nafile çırpınışları da boşuna değildir. Nedim Şener bu liboş takımına iyi bir örnektir. İstanbul'u yönetmeye layık görülen Binali Yıldırım'ın adeta Türk milletinin onuruyla dalga geçen sözleri terör konusunda iktidar kanadının zaten ne kadar vurdumduymaz olduğunun göstergesidir. Türkiye'deki bu son patlama OHAL'in ayak sesleri, belki de iç savaş, hatta seçim yapılmama ihtimalinin belirtileridir ve son çıkan Sansür Yasası ile birlikte çok önemli anlarda Türkiye'nin iletişimini kesen bu anlayış faşizmin ayak seslerini yeniden hissettirmektedir.

N'olursa olsun, Türk halkı acıyı bal eyleyecek kadar terörü tanıyan ve teröre karşı uzun süredir dik duran asil bir halktır ama o teröre müsaade edip bunu gündelik hayatta sıradanlaştırana gerekli dersi vermesini de iyi bilir, zira halkın ezip geçemeyeceği hiçbir kuvvet yoktur. Zaten bu kuvvetten korkanlar halka karşı önlem almakta ama teröre karşı önlem almamaktadır.