Bugün her zaman gülümseyen, enerjik ve iyimser olmak bir tür mantra haline geldi. 

Ne pahasına olursa olsun mutlu olmak, reklamcılığın bize aşıladığı emirdir. Mutlu ol, bunu yap ya da yapma, diyor medya. 
Önemli olan yapmaktır. 
Bir şey yap. 
Her zaman kalabalıkta olun. 
Kendinizle asla yalnız kalmayın vs...

Sonbahar sadece bir mevsim değil, bir ruh halidir. 
Sonbaharın renkleri, onları kavramasını bilen, onun kokularına, o yağmur ve ıslak toprak kokusuna değer veren, ama her şeyden önce onun melankolisi, narin, boğuk gölgeleri, sessizliklerini takdir eden insanlar kadar harikadır. 
Melankolide tuhaf bir tatlılık, nostaljik olmanın ince bir zevki vardır.

Melankoliden korkmayın. 
Zamanın geçmesinden de korkmayın. Ağaçlardan düşen yaprakları düşünün. 
Doğru, bu an onun ölümünü haber veriyor, ama yaprağın yaşamının son anının, yaprağın en güzel, en yoğun rengine sahip olduğu an olduğunu hiç fark ettiniz mi? 
Sonbahar kelimesinin kökünün, tatmin olma, keyif alma fikrini ifade eden Sanskritçe av- veya au-'dan geldiğini düşünün. 
Sonbahar, ektiklerimizin tadını çıkarabileceğimiz, insanın emeğinin meyvelerini tattığı, ama aynı zamanda dinginlik, sakinlik, kendi içimizde kıvrılma zamanıdır.

Sonbaharı tüm bu nedenlerle seviyorum. Dışarıda yağmur yağıyor. 
Burada, yapraklar sarardı ve arada sırada pencerenin dışında dönen bu renkli yaprakları görüyorum. 
Yanan ateşler bana eşlik ediyor. 
Elimde dumanı tüten bir fincan çay, güzel bir sıcacık battaniye ve beni bekleyen bir kitap var. 
Ayrıca örgü ipleri ve kestanelerim..
Masam kağıtlarla dolu. 
Burada benimle olsaydın, her yere dağılmış kitaplar, sayfalar, kağıtlar, notlar görürdün. Sevdiğimiz şeyi yaptığınızda çalışmak  harika bir şey olur. 
Ve bu arada rüzgar dışarıda ıslık çalıyor ve havada karın ilk tadını hissedebiliyorum. Benim için burası cennet.