İbrahim'e de söyledim,
Yıl 2002. Ekonomik kriz ve siyasi kriz had safhada. Muhtar hasta, millet yasta,
Recep pusuda... Değişim şart.
Demedim mi İbrahim?

Recep muhtar olamıyor. Dedim ki bu işi çözerler. Mührü sahibine verirler. Baykal baba devrede. Baykal baba da kim? Sam amca olaya el koymuş. Destek tam.
Ve bizim Recep Ak saray (USA) da huzurda. İltifatın bini bir para. Sözler alınır, yol açılır.
Hanım köyde bir alavere dalavere. Mühür bizim Recep'te.
Demedim mi İbrahim?

Bizim mahallede bir sevinç bir sevinç! En büyük benim, reis benim, diyor ve zaferini ilan ediyor Muhtar Recep. Ama işi zor.
Kriz var. Gemi boş, deniz dalgalı. Tezkere geçerse bir milyar dolar gelecek. Türk askeri ABD’nin çıkarları için kan dökecek.
Mehmetçiğin kanı ucuz. Nereden mi biliyorum? Askeri yardım alacağız diye silah fabrikalarını kapatan, ezanı aslına çevirerek ağzımıza bir parmak bal çalıp Türkiye'yi ABD’nin kucağına
oturtan Menderes'ten. Kore'den.
Türk askerinin maliyeti 23 sent. ABD Savunma Bakanı John Dulles öyle diyor.
Bu tezkere geçer. Yok geçmedi. Geçer. İkinci oylamada geçti.
Demedim mi İbrahim?

Recep'e kredi sonsuz. Herkeste bir bonkörlük, bir müsamaha, bir umut...
Ee ne demişler, umut fakirin ekmeği.
Recep kaptan köşkünde. Rakiplerini alt etti, reisliğini de ilan...
Bu bayram havası uzun sürmez. Hava bozar fırtına çıkar. Gemi karaya oturur.
Nitekim öyle oldu. Reis gaza geldi. Dümeni ters yöne kırdı. 2005 yılında, Ağustos ayında Diyarbakır'da "Kürt sorunu da diğer sorunlar gibi benim sorunumdur" dedi. Tam yol ileri.
Gemiyi karaya oturttu. Beni haklı çıkarttı.
Bunun arkası gelir, biz çok ağır bedeller öderiz.
Açılım saçılım... Kardeşlik falan filan.
Sonuç, 2364 asker ve polis, yüzlerce vatandaşımız şehit. Milyarlarca dolar zarar.
Demedim mi İbrahim?

Recep yerinde duramıyor. Enerji tavan. Muhabbet baki, destek sonsuz.
Ayakta kalmak için savaşmak lazım. Savaşmak için düşman. Gözüne devletin içindeki kontrgerillayı kestirir. Kimine göre Gladyo kimine göre Ergenekon.
Adı her ne ise düşman çetin mücadele zorlu.
Ekip yok, kadro yok. Ama bu işe teşne bir grup var. Bavulu kapan soluğu mahkemede alıyor. Belgeler havada uçuşuyor.
Hilafet, saltanat kaldırıldı. Oyun bozuldu. Kurtuluş Savaşı kazanıldı. Modern Türkiye Cumhuriyeti Devleti kuruldu. İntikam şart.
İttifak kurulur savaş başlar. Recep savcısı olur davanın. Hakimi kravatlı mollalar. Çok canlar yaktılar, çok ah'lar aldılar.
Kanunlar değişmeli, her şey kitaba uymalı. Kanun yetmez. Anayasa yeniden yazılmalı. Bu iş için mezardakiler bile kalkıp seçimlerde oy kullansa sezadır.
Basın satın alınmalı. Güç merkezleri ikna edilmeli, lobilere para akmalı. Siyonistlerin desteği alınmalı, boyuna Üstün Cesaret Madalyası, yakaya şiltler takılmalı.
Ortaklar uyumlu. Hiçbir sorun yok. Nikahsız da olsa evlilik, balayı tadında.
Ama ben dedim, bu işin sonu mahkemede biter. Savcı hakim kavga eder ve bu gayrimeşru birliktelik 17/25 Aralık'ta tek celsede sona erer.
Demedim mi İbrahim?

Ve sonrasında... Sonrası hüsran. Hem devlet hem millet olarak telafisi zor acılar ve mağduriyetler. Gözyaşları sel. Birine göre diğer taraf hain.
Tatlı tatlı yemenin acı acı...olurmuş. Gamsız öküz kasabın bıçağını yalarmış misali, bugünkü
karnımızın ağrısı dün hesapsız yediğimiz herzelerin marifeti.
Sensin sensin diye diye... Büyüttük canavarı.
Recep ne içiyorsa, dur durmak bilmiyor. Muhtarlık kesmiyor. Padişah olma derdinde.
Köşkler saraylar... Sıra sıra Cadillac, first class uçaklar.
Ama önce yollar açılmalı. Engeller kalkmalı. Ne yapsa olmuyor.
O da ne?
Ondan bu olmaz, bundan şu olmaz, tekeden süt sağılmaz, Recep'ten bir cacık olmaz...
Ver Bilal'i, al bileti... Hesap soracağım, kan kusturacağım, yapmazsam namerdim ulenn..! diyen Osmanlı beyefendisi yaşlı kurt devrede.
Biz, mahallenin Kurt Adamlarına güvenir rahat uyurduk.
Bağımızı bahçemizi korur, semtimize iti çakalı yaklaştırmazlar diye. 

Ne oldu anlamadık, bir çark bir tornistan. 

Sonra mı?
Ne bağ bıraktılar ne bostan,
Ne beylik kaldı ne Osman.
Ve Recep oldu Sultan. Ahali memnun. Artık her konuda rahatlayacağız, sorunlar bitecek, acılar dinecek, ekonomik olarak uçacağız.
Belli ki ahali toplu pudra şekeri çekme terapisi yapmış..! Ekonomik, sosyal ve siyasal olarak
uçtuğumuz kesin. Millet sanki bulutların üzerinde. Hiç uyanmak istemediğimiz bir rüya gibi.
Anlaşılan pudra şekerini fazla kaçırmışız. Yerli uçak mı dersin, araba mı dersin, traktör mü dersin, Uzaya sert iniş yapmak mı dersin, hatta uzay madenlerini işletmek mi dersin...
Hayaller uzay istasyonu, gerçekler halk ekmek kuyruğu.
Kapanan kombiler, inen şalterler, elektriksiz organize sanayiler... Satılan fabrikalar,
devredilen limanlar... Peşkeş çekilen arsalar...
Memleket parsel parsel...
İbrahim bu rüya uzun sürmez. Biz o bulutlardan yere çakılırız.
Demedim mi İbrahim?

Üretim yok. İstihdam yok. Tarım ve hayvancılık... O da ne? Ne gerek var ki?
Elin oğlundan daha ucuza alıyoruz. Bilim yok, kültür sanat yok, fen felsefe...
Teknik teknoloji hak getire.
2023 te Lozan bitiyor.
Bulup da çıkaramadığımız petrol ve doğalgaz çıkarılacak ve petrol zengini olacağız.
Açın pencereleri, açın kombileri... İkinci boğazı yapacak emperyalistlerin oyununu bozacağız..! Uzaya çıkacağız.
İyi de hazinede para yok. Kasa tam takır kuru bakır. Borç gırtlakta. Son nefes dudakta.
Nasıl..?
Nasıl mı.? 2023 diyorum. Lozan diyorum. Onların doları varsa bizim Allahımız var diyorum.
Demedim mi İbrahim?

Bak İbrahim, biz millet olarak balık hafızalıyız. Unuturuz. Beşer nisyan ile maluldür der avunuruz. Daha çok Akkaraman, Morkaraman ve Merinos cinsine  yakın bir türüz. Dedim ya gamsız öküzün kasabın bıçağını yalaması gibi yalamaya, celladına aşık mahkum gibi aşk yaşamaya devam
ederiz. “Et almıyorum kuzu kesiyorum” diyerek aklı sıra milletle taş taş geçen ÇAPSIZ ZÜBÜKLERİ
sırtımızda taşır, ayağımıza çarık olamayacakları başımıza taç eder, bir beş yıl daha ağlaşırız.

2023 olmadı mı? Biraz daha sabır. Şunun şurasında 2053 e ne kaldı ki?
Olmadı 2071.
Biz bunu da yeriz.
Demedi deme İbrahim.

Selam ve dua ile... Kalın sağlıcakla.