Farkında mısınız, bilmiyorum ama yıllardır karamsarlık, umutsuzluk karabasan gibi çöktü üzerimize. Adeta gülmeyi unuttuk. Unutturdular. Gelecek kaygısı, geçim derdi derken insanlığımızdan çıktık. Patlamaya hazır, pimi çekilmiş bir bomba gibi dolaşıyoruz ortalıkta. Sevgisiz, hoşgörüsüz, anlayışsız... Ülke ve toplumsal olarak üzerimizde cinnet hali hakim. Kin, nefret, öfke ve husumet sanki her yanımızı sarmış esir almış ruhlarımızı. Mevcut ruh halimiz izanımızı, şuurumuzu da yitirmemize sebep olmuş adeta. Psikolojimizi bozan, gönlümüzü inciten hadiseler karşısında nasıl tavır alacağımızı bilemez olduk. Okyanusta pusulası bozuk gemi ya da çölde yolunu kaybetmiş bir bedevi gibi oradan oraya savrulup duruyoruz. Resmen zihin bulanıklığı yaşıyoruz. Dolayısıyla bu hal-i pürmelalimizin gözlerimizi kör, kulaklarımızı sağır etiğini, vicdanlarımızı dumura uğrattığını da söylememiz yerinde bir tespit olacaktır. Peki neden?
Oysa biz özü, ruhu sevgi olan bir dinin mensubu yaratanın “Habibim” diye hitap ettiği şefkat peygamberinin ümmeti değil miyiz? Yüzyıllar boyunca her dinden her milletten insanı adaletle hoşgörüyle idare etmiş, huzuru, güveni sağlayarak barış içerisinde yaşamasını sağlamış, ümranlar kurmuş, çağ açıp çağ kapatmış bir milletin fertleri değil miyiz? Biz bu hale nasıl geldik?
Aslında bütün bu soruların cevabını herkes biliyor. En çok sevdiklerimiz, inandıklarımız, güvendiklerimiz hayallerimizi yıktılar. Geleceğe dair umutlarımızı tükettiler. Çocuklarımızın gençlerimizin gözlerindeki ışığı çaldılar. Kendilerine mikrofon tutulan gençlerimiz geleceğe ait umutlarının olmadığını ve başka memleketlerde yaşamak istediklerini söylüyorlar. Dikkat ederseniz son zamanlarda bunun tezahürlerini de görmek mümkün. Memleketimizdeki bu karamsarlığı, ekonomik, sosyal ve siyasal gidişatı kısa ve orta vadede hiç de hayra yormayan okumuş yazmış entelektüel kesim ülkeyi terk ediyor. Son yılların en ciddi beyin göçü gerçekleşiyor. Bu ülkemiz için çok büyük bir kayıp ve ne acı bir tablo.
"O" yok diye güller kokmuyor artık.
Bülbül güle hasret kaldı, biz bülbüle.
Hasret kaldık hakikat güneşine.
Hasretiz bir yudum sevgiye, huzura.
Hasretiz insanlığa ve insanca yaşamaya,
Sevgiyle kucaklaşmaya.
Hasretiz Hz. Peygamber'in şefkatine,
Merhametine, sadeliğine...
Hasretiz Hz. Ömer'in adaletine,
Ebubekir'in sadakatine.
Hasretiz Osman'ın hilmine.
Ali'nin ilmine. (r.a)
Hasretiz Allah ile aldatılmadığımız,
Kandırılmadığımız, sömürülmediğimiz
Bir yönetime.
Hasretiz kaygısız, korkusuz, başı dik
Ve onurlu yaşayacağımız bir ömre.
Ve hasretiz üzerimizdeki kara bulutların
Kalkacağı günlere.
Selam ve dua ile... Kalın sağlıcakla.