Sizin zamanınızda nasıldı bilemiyorum ama bizim zamanımızda ilkokulda öğretmenler hep şunu öğretirdi: "Bir elin nesi var, iki elin sesi var"... Kulakları çınlasın bir Selami Öğretmenimiz vardı, beni sevdiğinden tenefüste benimle güncel konular üzerine konuşur, her fırsatta da yeni bir bilgiyi öğretirdi. Şöyle demişti bir gün: "Ferdi, eğer tek bir dalı kırmak istersen zorlanmazsın ancak dallar 50 tane olursa işte onu kırmak zor olur" diye. Bizim yani hayata 'bilim ve akıl' açısından bakan için aslında her şey çok zor olacak. Bizim meselemiz İmamoğlu da değil çünkü... Bizim meselemiz çok başka...

Güzel bir slogan ile 23 Haziran'a hazırlanıyor Ekrem İmamoğlu: Biz de destekliyoruz. Aynı şekilde biz de inanıyoruz: Her şey çok güzel olacak, diye... Ancak zamanında AK Parti'nin de bu anlamda destekçisi olduğumuz günlerde eleştirdiğimiz CHP ruhu, ya yeniden hortlarsa? Yeniden polpülizmi doğru dürüst kullanmayan; başörtüsü takmayıp rakı-balık yapmayı çağdaşlık sanan 'bağnazlığı eleştiren bağnazlar' yeniden ortaya çıkarsa? Bunları kontrol altına alacak aklı ve refleksi anında ortaya çıkartamazsak? Ya Cumhurbaşkanı Erdoğan'a "başım derde girmesin" diye tek kelime etmeyenler, Kanal D'den Buket Aydın'a ağzına geleni söylemeyi 'marifet' sanırsa... Ya AK Parti öncesine kadar "Atatürk" deyip bundan nemalanan ve hatta Holding patronu olan kişiler ve benzerleri İmamoğlu'nun gölgesinde yuva kurarsa? Ya tarihe gömülen askeri vesayet yeniden toplumda yer tutarsa? Yeniden "ikna odaları" oluşturulursa?

Biz ne yazık ki, memleket olarak hep 'kolayını' seçen insanlar olduk. Hep kolayını seçiyoruz. Nefret mesela... Ne kadar kolay... "Erbakan'ı sevmezdim, o nedenle Saadet Partisi'ni de sevmiyorum, ona sempatiyle bakanı da çevremde tutmuyorum"... Böyle değil mi kolay olanı? Hep böyle yapıyoruz çünkü... "Gizli kapılar ardında kimbilir neler yapıyorlar?". Saadet Partili olmayanlar böyle düşünüyorlar. E, gelin bakalım hanginiz nefret ediyorsa sizi bizim Beykoz'da Alper'le Fatih'le bir tanıştırayım? "Gizli" sandığınız toplantılarına birlikte gidelim... Ne yaptıklarını görün... Hiçkimse kimseyi "Haydi namaz kılalım" diye zorlamıyor mesela... Zaten toplantılar genelde Yatsı Namazı sonrası oluyor. Saygı duydukları bir büyük geliyor: Hanımlar mutfakta yemek hazırlıyor, erkekler de içeride getirilen kişiyi dinliyor. Soru soruyor, yorum yapıyor. Ben bir tanesine katılmıştım mesela... Takva ile şeriat arasındaki fark konuşuldu. Çok da lezzetliydi. Ne kafama silah dayayıp namaz kaldırdılar, ne Erbakan ile ilgili bir görüşümü sordular ne de Saadet Partisi'ne üye olmam için senet imzalattılar. Gizli denilen toplantıyı yaptık, geldik.

HDP'liler PKK'lı mı? E, gelin Beykoz'a ben sizi bizim Yusuf'un yanına götüreyim, bir konuşalım bakalım... Kim terörist kim değil, kendi gözlerinizle görün... Kaç kez röportaj yapmıştım Beykoz'da HDP'lilerle... İçlerinde Kürt olmayanı da var... Ben hiçbirisinin evinde ya da işyerinde bir bomba düzeneğine falan rastlamadım...

MHP'liler ya da Alperenler çok mu kafatasçı? Derin devletle mi ilişkili? Gelin kardeşim, sizi Beykoz'da en MHP'lisi en Alpereni ile tanıştırayım. Oturup konuşalım... Eğer 1 saat konuştuktan sonra tüm önyargılarınız yerle bir olmazsa benim adım Ferdi değil... E, hadi gelin... Gelin Beykoz'a...

AK Partili mi? Yahu gelin Beykoz'a... Gelin sizi Yücel Çelikbilek ile tanıştırayım. Emlakçı Sedat Abiyle tanıştırayım. Aramız kötü olsa da boşverin; gidin Paşabahçe Devlet Hastanesi'nde çalışan Dost Beykoz İmtiyaz Sahibi Kader Gür ile tanışın. Oturun 1 saat konuşun yahu... Çok değil bak, 1 saat... Eğer AK Parti ile ilgili önyargılarınız yerle bir olmazsa gelin benim yüzüme tükürün! "E, kadar mı güveniyorsun Ferdi?". Yahu güveniyorum tabi... Yukarıda saydıklarımın hepsi farklı görüşte, partide olsa da eğitim düzeyleri farklı olsa da bu topraklarda yaşıyorlar. Hepsi bizim arkadaşımız, eşimiz dostumuz... Biz mecbur muyuz tornadan çıkmış gibi hepimiz aynı şeyi sevecek, aynı yoldan gideceğiz? Hayır... Elbette yolumuz farklı olacak...

Ancak birimizin yolu değişirse de onu uyarmak; uyarımızı dinlemiyorsa da gereğini her ne ise yapmak zorundayız. Biz çok söyledik: "Bu kadar halktan uzakta durmayın; adaleti kendinizin ve ideolojinizin esiri etmeyin; sizi kullanmak isteyenlere fırsat vermeyin" dedik; dinletemedik. CHP'si de ANAP'ı da DSP'si de bizi dinlemedi: AK Parti geldi. Şimdi  aynı eleştirileri AK Parti için yapıyoruz ki, görüyoruz üzülerek: Onlar da bizi dinlemiyorlar. Akıbetlerinin geçmişteki ANAP ya da DSP'den farksız olmayacağını tahmin etmek zor değil ki...

Peki bugün?

Bugün artık yeni kurulacak partiler ya da CHP gibi MHP gibi Saadet Partisi gibi partiler, toplumun beklentilerini iyi bir şekilde değerlendirmeliler. HDP artık şu Abdullah Öcalan gömleğini PKK gömleğini üzerinden bir çıkartmalı... MHP, Genel Başkanı Bahçeli başta olmak üzere üst yönetimdeki söylemini yumuşatmalı: Biraz AK Parti'ye verdiği desteği sorgulamalı...

AK Parti mi? Onun artık yapacak bir şeyi fazla kalmadı. Çünkü yapacaklarını biz kendilerini uyardığımız zamanlarda yapmalıydı. Her şey için çok geç kaldı. YSK'nın seçim kararı alması zaten Anadolu Ajansı'nın 31 Mart gecesi sorumsuzluğunun üzerine tuz biber ekmiş oldu. Hapise giren insanlar; gazeteciler yani meslektaşlarımız, Cumhurbaşkanı korumalarının bir Avukata yönelik akıl almaz şiddeti, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun kendisine yönelik sevgi ve saygımızı ayaklar altına alırcasına seçim öncesi ve sonrası açıklamaları... İmamoğlu'na destek veren sanatçıların Cumhurbaşkanı Arşiv Dairesi Başkanı tarafından fişlenmesi... Erişim yasağı getirilen ve kameralara yakalanan konuşmalar... Kemal Kılıçdaroğlu'na yumruk atan kişinin serbest bırakılması ve bırakan kişinin de Hâkim olmadan önce Ensar Vakfı yöneticisi bir avukat olduğunun ortaya çıkması... Kadir Mısıroğlu'na Diyanet İşleri Başkanı düzeyinde verilen hürmetin, Cumhurbaşkanlığı düzeyine kadar yükselmesi... Secimin yenilenme kararını takiben 1 saat sonra bu kez İBB'nin resmi sayfalarında Mısıroğlu hürmetinin dile gelmesi... İmamoğlu'nun gidişinin ardından getirilen Atatürk fotoğrafının iade edilmesi... Valiyken İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'na "yeri uygun değil" denilerek yaptırılmayan Diyanet Yayınları Fuarı'nı Vekâleten İBB Başkanı olduktan sonra aynı yerde yapma kararı alan Ali Yerlikaya'nın tavrı... Tüm bunlar ve daha fazlasının altından kalkabilmek artık imkânsız... Eğer ille de "Zararın neresinden dönülse kârdır" denilmek isteniyorsa, AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Başkanlık sisteminden vazgeçerek, artık siyaseti siyasetçilere bırakıp kendisi de sevgiyle 82 milyonu kucaklamayı deneyebilir.

Tabi 23 Haziran'dan sonra...

Hele bir Ekrem İmamoğlu yeniden mazbatasını alsın da...

Ondan sonrası Allah kerim...

Yoksa bizim işimiz de derdimiz de hiç bitmeyecek... Bu insanların hepsini yani 82 milyonu bir arada tutmak, kolay mı şekerim?

Tüm bu neden ve göstergelerden dolayı da işimiz çok zor kardeşim...

Bu seçim ve sonrasında her şey çok zor olacak, bilmelisin...

- - - - -