Keneyi de yaratmış Mevla’m, vardır illaki bir hikmeti...

Sesi soluğu çıkmayan bir mahlûktur, ama yapıştı mı bırakmaz, kan emerek yaşar...

Ağaç altlarındaki, çimenliklerde bekler avlarını, çınar ağacı, cam ağacı gibi büyük ağaçların gölgelerinde, otlarda, çimlerde, yeşil sahalarda görünürler en çokta...

Yapıştı mı bırakmazlar, tehlikelidirler, öldüreni de vardır zehirleyerek…

Kurtulmak çok zordur, öyle koparıp atamazsın, işin ehli olmak lazım ondan kurtulmak için...

‘’Bırak artık kene’’ demekle bırakmaz, küfür etsen de koro halinde, kopartamazsın koltuğundan şey koltuk altından falan...

Usulünü bileceksin, söküp atmanın...

En fazla yaşayanın ömrü 20 seneymiş, ne tesadüf 

Güzel Beykoz’umuzda da var bolca bunlardan. 

Sonuçta çınarı, çamı, yeşili bol bir semttir Beykoz...

Bizde iki ayaklıları da vardır ama…

Yılan gibi sokan, çekirge gibi zıplayan…

Bunlar koltuklarına yapışmışlardır...

Nemalanırlar çünkü o koltuklar sayesinde…

Ama öyle bi tanesi var ki; yapışmış mübarek o koltuğa...

Dilencilik olmuş mesleği, elinde makbuz, koltuk altında pos makinesi...

Tilki gibi kurnaz, yılan gibi haindir…

EYVAH der günlerce, yatar kapı önlerinde, alır istediğini, dönüp bakmaz bile arkasına, sokar gider yılan misali… 

Ah vah demesi yakındır ama…

Usulünü bileceksin sadece, söküp atmak için keneyi yapıştığı yerden…

Küfür etmeden, tehdit etmeden...

Zamanı geldi geçti bile, silkelesen düşecek zaten…

Yine 2 dörtlükle bitirelim makalemizi…

KENE…

Sabah aksam dilenirsin,
Para yoksa kart çekersin,
Hem yılansın, hem kenesin,
Yeter artık vakit geldi…

Beş bin kişi küfür eder,
Olsun ben başkanım dersin,
Yirmi senedir doymadın,
Yeter artık vakit geldi…

- - - - -