Bu yazımda genelden, yerele kısa bir kuş bakışı yapalım mı birlikte? Buyurun, o zaman!
İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı, bu yıl sertifika programlarında eğitim alanlar için ücretini öyle bir arttırdı ki, duyanlar kulaklarına inanamıyorlar… İşlerine gelince enflasyon oranı için TEFE, TÜFE’ye atıf yapan yönetemeyenlerimiz, kendi devlet okullarındaki sertifika kursları için TEFE, TÜFE’nin çook üstünde bir fiyat belirlediler eğitim -öğretim gideri olarak… Şöyle ki, geçen sene 12.800 TL olan ücret, bu sene 36 bin TL’ye çıkarıldı!
KEYFİ FİYAT BELİRLEME
Dedik ya, emekli zam artışı konu olduğunda TEFE- TÜFE diye bas bas bağıran yönetemeyenlerimiz, okul, kurs vesaire zamları söz konusu olunca “fiyat artışı” gerekçesiyle, resmi enflasyon rakamlarının çok çok üstünde, resmen fırsatçı bir içgüdüyle fiyat belirliyorlar. Ve kimse “burada neler oluyor? diye sormuyor. Memleketin çivisi çıktı zaten biliyoruz da, yuh artık!
MUHATAP YOK!
İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü öğrencilerin bu konudaki itirazlarına resmen kulak tıkadı; yüz yüze görüşme talebine olumlu yanıt vermedi… Rektör özel kalemi, dilekçe yazan öğrencilere “randevu ayarlayacağız” dedi; sonra topu konservatuvar yönetim kuruluna attı; zaman kazandı. Bu arada Konservatuvar yönetim kurulu, itirazlar üzerine toplanıp öğrenci lehine olmayan olumsuz kararını tekrarlayınca da, “size okul tarafından cevap verildi, biz karışamayız” deyip kestirip attı. Yani Rektör efendi, kendisini öğrenciler ile muhatap etmedi anlayacağınız!
TÜRK MÜZİĞİ ÜVEY EVLAT MI?
Konservatuvar demişken… Okulda eğitim almakta olan bazı lisans öğrencileri, Türk müziği bölümünün üvey evlat muamelesi gördüğünü dile getiriyorlar… Ders alanının yeterli olmadığı Maltepe Gülsuyu’ndaki oldukça yetersiz ve sevimsiz binada, notalarını (nota sehpasına değil) yere sermiş halde, koridorlarda bağlamasını çalan bir öğrenci görürseniz şaşırmayın… Siz sınıfta ders işlerken, yalıtımsız yan odadan gelmekte olan enstrümanın sesinden konsantrasyonunuzun bozulması da gayet normal burada… Hatta sınıfa girdiğinizde sandalye bulamamanız ve sandalye aramak için oda oda dolaşmanız ve birçok odanın kapısının kilitli olması da normal… Türk müziği odasında mantonuzu asacak bir yer olmaması ve zaten kutu gibi olan sınıfın içinde eşyalarınızın üst üste yığılması da çok sıradan. Yıl boyunca bir türlü tamir ettirilmemiş olan dosya dolabının sürekli kapamaya rağmen sürekli açılan sinir bozucu kapağı da normallerden.
Hal böyleyken neyin masrafı?
Acı gerçekler bu şekildeyken, sertifika öğrencilerine sanki her ders kek, pasta, çay ikramı yapılıyormuşçasına, ya da eğitim kitap giderleri karşılanıyormuşçasına “fiyat artışlarını” gerekçe göstererek 12 bin 800 olan ücreti hakkaniyetsiz bir şekilde 36 bin TL’ye yükseltmek neye dayandırılıyor?
HA BİR DE…
Herhangi bir yerde, herhangi bir camide bir Kuran Kursu’na kayıt olduğunuzda, yaşınız kaç olursa olsun eskilerin deyimiyle paso alma hakkınız var. Yani öğrenci bileti kullanabilirsiniz toplu taşımada. Ancak İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı sertifika programında eğitim alanların bu şekilde bir öğrenci statüleri yok. Oysa ki bölüm öğrencileri, adı sertifika programı olsa da, oldukça ciddi bir konservatuvar sınavıyla girdiler bu okula… Anlayacağınız, Kuran Kursu’nda eğitim alan biri kadar değerleri yok bu öğrencilerin. Bu değeri takdir edecek olan tabii ki üniversite yönetimi. Belli ki bu konuda da bir uğraşları olmamış kendilerinin. Para gelsin de, gerisi boş!
GAZ ALMA MEKANİZMASI: CİMER
Bu arada, CİMER, milletin gazını almaktan başka bir işe yaramıyor kanımca…
Aslında gaz almak üzere çıktığı yolda, verdiği cevaplar ile milletin sinir katsayısını yükseltmekten başka bir işe yaramıyor.
CİMER, bir memnuniyet anketi yapıyor katılımcılara… Gerçek sonucu vermezler ki, kaç kişi memnun CİMER’in verdiği hizmetten; anket sonucunu sorsak.
Memlekette hangi veri güvenilir ki? Atıfta bulundukları TEFE TÜFE gibi verileri bile yalanlayan fahiş fiyat artışlarını az önce anlattım…
PAŞABAHÇE’YE YAZIK!
Şimdi, biraz yerele geçelim… Gerçi her ne kadar yerel desem de ben, konu Paşabahçe ise aslında geneldir de aynı zamanda. Zira Paşabahçe, İstanbul’un ve Türkiye’nin çok önemli bir mahallesidir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk, burada ilk sanayileşme hareketlerini başlattı. Şişecam ve Tekel fabrikaları Paşabahçe’de kuruldu. Şişecam, Paşabahçe markasıyla dünyada nam saldı…
Sonra ne oldu? Fabrikalar kapandı; Paşabahçe’de adını verdiği cam mağazalarından ilaçlık bir tane dahi kalmadı…
Paşabahçe’nin hali içler acısı… Banka şubeleri bile tek tek kapanıyor…
Bir Halk Ekmek büfesi bile yok bu semtte.
Umumi tuvaletler camiye ait. Ve en son gittiğimde temizlik bakımından rezaletti. Bir anne kabinlerde yer bulamayınca, oğlunu musluğun yanına işetiyordu!
Paşabahçe’nin çook konuda çook eksiği var… Bu tarihi semt, bundan çok daha iyisine layık.
Bakalım Beykoz’un CHP’li yeni Belediye Başkanı neler yapacak Paşabahçe için. Kolları bir an önce sıvasa iyi olur; zira sayılı günler çabuk geçer… Takipteyiz!
Sevgili okur, akıl sağlıyla kal!
Sevgiler!