Atalarımız ne güzel söylemişler, “Kula bela gelmez hak yazmadıkça, Alla bela vermez kul azmadıkça” diye. Aralık ayında Çin’in vuhan kentinde başlayan koronavirüs kâbusu, bütün dünya milletlerini etkisi altına aldı. Bugünkü verilere göre, bir milyon vaka ve 60 bin civarında can kaybı.
Konu ile ilgili değişik spekülasyonlar var ve ben daha önceki makalem de bunlardan bahsettim. Bunun sonucunda komplo teorisi mi var, mutasyona uğramış bir virüs mü var, kim karlı kim haklı çıkar tarih buna şahit olacaktır. Ancak bu günkü realiteyi, küresel ve müşahhas yönden değerlendirmekte fayda mülahaza ediyorum.
Bu gün içte ve dışta korona virüsünü konuşmuyor olsaydık neyi konuşacaktık, genel olarak bir göz atalım.
Doğu Türkistan’da zulüm altındaki Uygur Türklerini, Keşmir ve Arakanda zulüm gören müslümanları, Gazze ve Batı Şeria'da her gün devam eden İsrail Devlet terörünü, Suriye’de Esad rejimi tarafından toplu olarak katledilen ve ülkelerini terk etmek zorunda kalan Suriyeli mültecileri, Irak ve Afganistan'da her gün katle uğrayan insanları, Avrupa göç yollarında terörden kaçan Suriyeli mültecilere Yunan sınırında uygulanan insanlık dışı muameleyi, Amerika Meksika sınırında Meksikalı mültecilerin çilesini, Türkiye'deki işsizliği ve adalet mekanizmasındaki zafiyeti, kanal İstanbul projesini, ekonomide bir türlü canlanma sağlanmaması esnaf ve sanatkarın zor günler geçirmesini, kamu personel alımındaki adaletsizlikleri, siyasilerin birbirlerine karşı düşmanca tavırlarını konuşuyor olacaktık. Tabi Türkiye'deki sorunların bir kısmı sadece Türkiye'ye ait değil dünyadaki global sorunlardır.
Dünya alabildiğine bir silahlanma yarışı içindedir. Özellikle konvansiyonel ve nükleer başlıklı füzeleri üretme rekabeti, insanca yaşama alanlarına yönelik çalışmaların çok üstündedir. Korona virüsü ile bu gerçek çak daha belirgin ortaya çıkmıştır. Her türlü silah teknolojisini üreten ülkeler, bir maske ve dezenfekte üretiminde Türkiye'nin gerisinde kalmıştır. Tarihe baktığımızda, milletlerin birbirlerini çok defa imha ettiğine şahit olmuşuzdur.
Merhum Mehmet Akif bir şiirinde;
Geçmişten adam hisse kaparmış ne masal şey,
Beş bin yıllık kıssa yarım hissemi verdi.
Tarihi tekerrür diye tarif ediyorlar
İbret alınsaydı tekerrür mü ederdi.
Derken milletlerin kendi tarihlerinden ibret alarak geleceği yönlendirmesi gerektiğini ifade etmiştir. Geçmişinde örnek alınacak meseleleri olan milletler az hata yapar. Çünkü hiçbir şey tesadüf değildir ve bütün sonuçları ortaya koyan, sebepleri de hazırlayan bizleriz.
Büyük mütefekkir Ibn- i Haldun, “Her olay kendinden öncekinin sonu, kendinden sonrakinin sebebidir” derken, illiyet bağını en güzel şekilde ifade etmiştir. Max Weber, Emile Durkheim, K.Marks, Adam Smith gibi ecnebi sosyologlar bu görüşe iştirak etmişlerdir. Sebepsiz hiçbir şey yoktur ve dinimize göre de” tesadüf “ yüce yaradanı gücendirecek kadar da riskli bir kavramdır.
Din ve dünya tarihinde birçok felaketler literatüre geçmiştir ve insanlık bunlardan ders almak durumundadır. Ancak hiçbir zaman böyle bir ders alınmadığı da aşikardır.
Maide suresi 35.ayeti kerimede, “Allaha yaklaşmaya vesile arayıp kurtuluşa erenlerden olunuz” şeklindeki mealinden anladığımız gibi, insanlık Allah yolundan ne zaman sapıtır ve birbirine zulüm ederse böyle pandemik felaketlerin gelmesi kaçınılmazdır. Allah yolunda olmak demek, birbiri sevmek ve birbirine zulmetmemek demektir. Teknolojiyi en iyi şekilde kullanmak insanlığın hizmetine sunmaktır. Her sorumlunun maiyetindekileri koruyup gözetmesidir. Hayvanlara, kadın ve çocuklara zulüm etmemesidir. Temizliğe önem vermek ve ekoloji dengeyi bozmamaktır. Allah’ı bilmek kesinlikle sadece ibadet yapmak değildir.
Netice itibarıyla dünyanın başındaki bu pandemik melaneti hazırlayan yine bu dünya insanlarının egosu, hırsı, doyumsuzluğu, saldırganlığı, çıkarcılığı, adaletsizliği, ahlaksızlığı, vurdumduymazlığı ve imansızlığıdır.