İslam, dinin bir şahıs veya zümre tarafından temsil edilip, insanları istediği yöne çevirmesine müsaade etmemiş olmasına rağmen, günümüzde bazı insanlar özellikle de siyasetçiler, şahsi çıkarlarını korumak maksadı ile kutsal dinimiz İslamiyet’i kullanmaktan zerre kadar çekinmemektedirler.
Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan bir mülakatında;
“Biz parti olarak, din üzerinden siyaset yapılmasını doğru bulmuyoruz.” demişti.
Pekâlâ yıllar içerisinde bu yaklaşım ile ilgili durum ne oldu, AK Partililer bu hassas konuya ne kadar riayet ettiler? Bir bakalım...
Eskinin bakanı, şimdilerin komisyon başkanı ve AK Parti Sivas milletvekili İsmet Yılmaz, 2019 yerel seçimlerinde AK Parti’nin Sivas belediye başkan adayı için vatandaşlardan oy isterken;
“Hilmi Bilgin’e desteğinizi bekliyorum. Hilmi Bilgin’e vereceğiniz destek, yarın ruz-i mahşerde (kıyamet günü) beraat belgelerinizden (kurtuluş) biri olacak diye düşünüyorum.” diyerek Sivaslı seçmenlere adeta cennetin anahtarını vaat etti. Bu cazip (!) teklif karşısında, kampanyadan yararlanmak isteyen ama Sivaslı olmayan milyonlarca seçmen, kütüklerini Sivas’a aldırmak için nüfus müdürlüklerine akın etti.
Cumhurbaşkanı başdanışmanı ve AK Partili eski vekil Oktay Saral çıtayı bir tık daha yükselterek;
“Allah, reisimizi bizim başımıza nasip ettiği için her gün iki rekât şükür namazı kılmamız gerekir.” diyerek günde 5 vakit namaz kılmakta zorlananlara yeni bir külfet getirmiş oldu.
Rekabeti gören Ak Parti Bursa Milletvekili Hüseyin Şahin de adeta “Artırıyorum” dercesine;
“Recep Tayyip Erdoğan’a dokunmak bile ibadettir.” diyerek ibadet çeşitliliğine yeni bir başlık atmış oldu.
AK Partililer, tekrar aday olmak için liyakatten ziyade “Yalakalık ve saçmalama” kriterlerini zorlamak gerekir gibi bir kanaate kapılarak, bu konudaki yarışı daha da kızıştırdılar.
AK Parti Düzce Milletvekili Fevai Arslan’a kulak verelim;
"Recep Tayyip Erdoğan, Allah’ın tüm vasıflarını üstünde toplayan bir lider.” diyerek şirk koşma konusunda adeta rakiplerine meydan okudu.
AK Parti Çorum Milletvekili Agâh Kafkas da boş durmadı elbet.
“Recep Tayyip Erdoğan’ın sözü peygamber sünnetidir.” diye fetva vererek, fetva kurulunun yeni üyesi oldu.
Eskinin bakanı, şimdilerin Prag büyükelçisi Egemen Bağış;
"Ülkemizde eğer Urfa şanlıysa, Antep gaziyse, Maraş kahramansa, Rize, İstanbul ve Siirt de mübarektir. Çünkü bu 3 şehir, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük liderinin doğmasına vesile olmuştur.“diyerek saydığı şehirleri adeta Mekke ve Medine mertebesinde kutsayarak olaya başka bir boyut kazandırdı.
AK Partili bir ilçe belediye başkanı da kendi ilçesini kastederek “Burayı kaybedersek Kudüs'ü, İslam'ı ve Mekke’yi kaybederiz.” dedi. Gerçi bir sonraki seçimde AK Parti o ilçede seçim Millet İttifakı’na kaybetti. Lakin çok şükür İslam, Kudüs ve Mekke’nin kaybedilmesi konusunda bir sıkıntı yaşanmadı.
AK Parti Siirt eski vekili şimdilerin danışmanı Yasin Aktay; “Erdoğan’ı görünce salavat getiririz.” diyerek, Sn. Erdoğan’ı Hz. Peygamber soyundan gelen ilan etmiş oldu.
Eski içişleri bakanı, şimdilerin AK Parti genel başkan yardımcısı Efkan Ala da, çok çok iddialı bir söylemde bulunarak, dini siyasete alet etme konusunda adeta “özel” bir parantez açtı.
Hz. Peygamberin Mekke’nin fethi sonrasında nefsine yenilerek gururlandığını, ardından uyarı ayeti geldiğini hatırlatarak, AK Parti olarak kendilerinin pek çok önemli işler yapmış olmalarına (konuşmasında örnekler veriyor) rağmen nefislerine yenilmediklerinden bahsedip;
Adeta “Peygamber hata yaptı, AK Parti olarak biz yapmadık.” vurgusunda bulunarak, “Kibirlenme konusunda biz peygamberden bile daha hassasız.” demeye getirdi.
AK Partili eski bir vekil, son zamanların en tartışmalı konularından olan Sayın Erdoğan’ın üniversite diploması konusuna da “Peygamberlerin de diploması yoktu.” dedi. Böylece meseleye dinsel bir boyut katarak inançlılar (!) nezdinde olayı çözmüş oldu. (!). Tabi ki peygamberlerin, “O yıllarda gidebileceğimiz üniversite vardı da biz mi okumadık.” deme şansları olmadığı için, inançlılar(!) “Aaa evet bak, vekilimiz doğru söylüyor, peygamberlerin de diploması yokmuş.” saçmalığına sarılma durumları pek şaşırtmadı.
Ak Parti Elazığ milletvekili Tolga Ağar;
“Recep Tayyip Erdoğan bize Allah gibi geliyor.” diyerek şirk koşma konusunda rakipsiz olduğunun altını çizdi.
İçişleri bakanı Süleyman Soylu ise;
“Sadece bizim yaptıklarımıza bakmayın. Biz kendimiz yapmıyoruz. Biz inanıyoruz ki; bize yaptıran Allah’tır, bize yaptıran Allah’tır, bize yaptıran Allah’tır!” diyerek AK Partilileri bile dumura uğrattı.
“Din-siyaset ve din-ticaret ilişkisine bir sınır getirilmeli. Dini her işe koşuyoruz, dini duyguları her alanda geçer ölçü yapıyoruz. Sonunda din yoruluyor, din algısı tahrip oluyor.” diyen diyanet işleri eski başkanlarından hemşerim Prof. Ali Bardakoğlu Hocam sorunu çok da güzel özetliyor.
Şahsi çıkarı için bir şeyleri bahane ederek dini kullanmaya tam olarak din istismarı denir. Neresinden bakarsanız bakın bu Allah ile aldatma çabasıdır.
Hz. Peygamberimiz (SAS);
“Ahir zamanda dünya menfaati için dini alet eden riyakârlar çıkar. Sözleri baldan tatlıdır. Bunlar kuzu postuna bürünmüş birer kurttur.” diye buyuruyor.
En acı olanı da ne biliyor musunuz? Akla ziyan bu konuşmaların yapıldığı salonlarda dinleyicilerin bu sözleri elleri patlarcasına alkışlamaları.
Neyi alkışlıyorsunuz arkadaş, neyi? Kiraya verdiğiniz aklınızı biraz kullansanız. Konuşmacı, Allah ile nasıl aldatıyor? Şirke nasıl giriyor? Dini nasıl istismar ediyor? Dinleseniz ve anlasanız da sonra alkışlayarak bu vebale ortak olup olamama konusunda bir karar verseniz.
Bu abuk-sabuk sözleri sarf edenler, kendilerine menfaat sağlamaya çalışırken, İslamiyet’e, liderlerine ve partilerine zarar veriyorlar ve bunun bile farkında değiller. Trajik olanı da ne parti lideri ne de yöneticileri bunlara had bildirmiyor.
Neyse, bu örnekler uzar ve gider. Zaten lafın tamamı da...
Sözü daha fazla yormayalım ve 17. yüzyılın hemen başında papalık tarafından idam edilen bilim insanı Bruno’nun 422 yıl sonra bile güncelliğini koruyan söylerine kulak vererek yazıyı bitirelim.
“Tanrı, iradesini hâkim kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır; yeryüzündeki kötü insanlar ise kendi iradelerini hakim kılmak için Tanrı’yı kullanırlar.”
Dostluk ve muhabbetle...