Yücel Çelikbilek'in Ardından...

Beykoz’un sembol ismi Yücel Çelikbilek’in vafatının sene-i devriyesindeyiz yine...

Pek çok yazı kaleme aldım, lakin bu yazı en zorlarından biri olacak. Kıymet verdiğiniz birinin ardından yazmak, duyguları ve düşünceleri satırlara dökmek zormuş hakikaten. Derlerdi de anlamazdık.

Uğrayıp geçtiğimiz şu yalan dünyada ve özellikle de Beykoz’da derin izler bırakarak ebedî âleme göç eden bir insan hakkında yazıyor olmanın ötesinde, bir ağabeyin ardından yazdığımı belirtmek isterim.

O, Karslı bir ailenin tek evladı olarak gözlerini açmış Serhat Şehrimiz Kars’ın küçük mü küçük ilçesi Selim’de. Yıl 1956. Hayat şartları zor. Babası, “Haydi göç ediyoruz...” dediğinde o daha beş yaşında. Hemşehrilerinin ve bir kısım akrabalarının telkiniyle Selim’den başlayan göç yolculuğu Beykoz Gümüşsuyu Mahallesi’nde nihayete ermiş ve Rahmetli Kadir Amca’nın evine kiracı olarak yerleşmişler.

Baba İmdat Amca cam fabrikasında çalışmaya başlamış. O da Fatin Hoca İlkokulu’na kaydolmuş. Çalışkan bir öğrenci imiş. 1, 2 ve 3. sınıf derken, hayatın zorluğu ile yüzleşir ve oluşan yeni şartlar düzenlerini alt üst eder. Büyük bir umutla gelinen İstanbul’da artık her şey zorlaşmıştır. Tekrar gerisin geriye, Kars Selim’e göç. 4 ve 5. sınıf orada okunur. Türkiye’de de darbe sonrası hayat normale dönmeye başlamıştır. Bir kez daha İstanbul Beykoz’a göç edilir. Bu defa gelinen mahalle, hemşehrilerinin ve akrabalarının çokça olduğu Karslılar Mahallesi. Yücel Çelikbilek okumaya heveslidir. Babası da hassas. Ver elini Ziya Ünsel Ortaokulu. Başarılı bir ortaokul hayatı ve ardından hesap kitap işlerine meraklı bir genç olan ve bir an evvel meslek sahibi de olmak isteyen Yücel Çelikbilek, zor şartlara ve yokluğa rağmen Kadıköy Ticaret Lisesi’nin yolunu tutar. Otobüs vs. çok az. Yok mertebesinde olduğu yıllar. Uzun bir yürüyüş, sahilden binilen Kadıköy otobüsü. Dönüşte tekrar sahilde otobüsten iniş ve Karslılar Mahallesi’ne yürüyerek 1 saatlik yol. Her gün bu böyle. Lise dönemi de böyle geçer. Artık sıra üniversiteye gelmiştir. İstanbul İktisadi ve İdari Bilimler Akademisi’nin yolunu tutar ve oradan mezun olur.

Sevilen bir gençtir. Babası ve hatta dedesi yaşındakiler bile ona saygı gösterir. Sözünün eridir. Güvenilirdir. Eğitimli ve kültürlüdür. Dini hassasiyetleri olan, gelecek vadeden pırıl pırıl bir delikanlıdır. Kendini oldukça iyi yetiştiren Yücel Çelikbilek, son derece sağlam bir Müslüman ve vatanseverdir. 

Evlilik çağı gelip çatar. Bir aracı vasıtasıyla Ayşe Hanım’ı istemeye giderler. Aileler öncesinde birbirlerini tanımaz. Ayşe Hanım’ın babası Mehmet Zahit Kotku Hocaefendi’ye gönülden bağlıdır. Kızı Ayşe’nin taliplisi Yücel adındaki genci alır, hocaefendiye götürür ve tanıştırır. Görüşürler ve yanından çıkarlar. Ayşe Hanım’ın babası tekrar hocasının yanına girer ve “damat adayını nasıl buldunuz hocam’’ der. Zahit Kotku Hocaefendi de “O genç var ya. 24 ayar altın gibi bir insan. Ben tamam diyorum. Mübarek olsun” der. Yaklaşık 50 yıl önce Allah dostu bir insanın değerlendirmesi de böyledir Yücel Çelikbilek’i...


Meslek edinen Yücel Bey geçimini sağlamak için muhasebe bürosu açar. Bir ortağı vardır. Yıllar sonra bunu bana: “Ortaklıktan ayrılmaya karar verdik. İşlerimiz iyi şükür ama şartlar öyle gelişti. Ortağıma dedim ki, ‘’ müşterileri yarı yarıya paylaşalım. Sen seç önce’’ dedim ve o ödemesi düzgün olan en iyi müşterilerimizin tamamını seçti. Ben de buna rağmen ‘’tamam’’ dedim ve ayrıldık. Ortağımda kalan müşterilerimizin tamamı istisnasız bana, ‘Hayır, biz seninle devam etmek istiyoruz,’ dediler. Ben de hepsine, ‘’olmaz onunla öyle anlaştık ve lütfen onunla devam edin’’ dedim, diye anlatmıştı. İşte böyle bir adamdı o.

Süreç onu siyasetin içine çeker. 1988 yılında ‘’Refah Partisi Beykoz ilçe başkanı olacaksın’’ talimatı gelir ve bize sohbetlerinde hep söylediği “Çocuklar, biz görev isteyen olmadık, görev verilirdi. Biz de yapardık,” felsefesi gereği göreve başlar. Uzun siyasi yolculuğunun başlangıç noktası da bu olur.

Oy potansiyeli olmayan bir parti ve zorlu bir yol. Teşkilat mensuplarından denkleştirilen paralarla ödenen kiralar ve yapılan masraflar. Ekmeğe sadece zeytini katık yaparak yürütülen teşkilat çalışmaları ve ardından 1989 yerel seçimleri. Yücel Çelikbilek’e bu sefer de ‘’Beykoz Belediye Başkan Adayı olacaksın’’ derler ve başlar çalışmalara. Cadde cadde, sokak sokak, kahve kahve dolaşırlar ve hatta meyhanelere bile girip oy isterler Refah Partisi’ne. Başkanımız bize anlatırken duygulanırdık, “ Çocuklar, kahvelere girdiğimizde oyun masasından başını bile kaldırmayan yüzümüze bakmayan insanlarla karşılaşmak yüreğimizi parçalardı, ama bağrımıza taş basar ve tebliğe devam ederdik. Çok inanmıştık. O yılların çalışma azmi tutkusu başkaydı” derdi.

O yılın seçim sonuçları rakamsal olarak hüsrandır. Lakin ona bile çok sevinir teşkilat ve daha bir gayretle çalışırlar. Zaman çabuk geçer ve 1994 yılına gelinir. Refah Partisi artık başka bir ivme yakalamıştır. Necmettin Erbakan çok güçlü mesajlar veren ve özellikle hor görülen muhafazakâr seçmende umut olan bir aktör hâline gelmiştir. Kapı kapı dolaşılır. Kadınlar gündüzleri evlerde, erkekler akşamları dernek ve kahvehanelerde seçim çalışması yaparlar. Yücel Çelikbilek ve Refah Partisi teşkilatı çok iyi bir performans ortaya koyarlar ve 1994 yerel seçimini kazanırlar. Mazbatayı alırlar, lakin bu sevinç çok sürmez. İktidar ve muktedir olanlar Beykoz seçimini -İşçi Partisi’nin seçim pusulasında amblemi olmadığını gerekçe göstererek- iptal ederler. Refah Partisi teşkilatını bu daha da kamçılar. Çok çalışırlar. (Haksız yere iptal edilen seçim yüzünden Beykoz’da Anavatan Partisi’ne oy veren ben de yenilenen seçimde oyumu, haksızlığa ses vermek adına Refah Partisi’ne vermiştim.) Altı aylığına Anavatan Partisi meclis üyesi Adem Öztürk Ağabey’imize emanet edilen başkanlık, Temmuz 1994 yılında yenilenen seçimlerle geri alınır. Üstelik oy farkı artmıştır. (İnsanımız daima mağdur olduğunu, haksızlığa uğradığını düşündüğünün yanında yer almayı görev bilmiştir. İptal edilip yenilenen 2019 İstanbul seçimlerine ne kadar da benziyor değil mi?)

Başkan Yücel Çelikbilek çok çalışır, Beykoz’da pek çok yeni hizmete imza atar. Kendi evi hariç ayak basmadık yer bırakmaz. Çocukları neredeyse babalarını göremeden büyürler. Cefakar Ayşe Hanım onun yokluğunu hissettirmemek için daima çabalar ve en büyük destekçisi olur. Çünkü o, onun gözbebeğidir. Çok ama çok büyük bir saygı ve sevgiyle bağlıdır kocasına.

Beş yıl çabuk geçer ve 1999 seçimleri gelir. Terörist başı Abdullah Öcalan yakalanmıştır. İktidarda Ecevit hükümeti vardır ve terörist başının yakalanmasının rüzgârıyla girilen seçimlerde Ecevit’in partisi DSP Beykoz da dahil olmak üzere pek çok yerde seçimi kazanarak büyük bir sürpriz yapar.

Yücel Başkan için yeni bir süreç başlar. Bu sefer İBB’de mahallî idareler koordinatörü olarak göreve başlar. Türkiye’de ihtiyacı olan her şehre her ilçeye İBB’nin imkânlarıyla araç gereç ve benzeri pek çok konuda unutulmaz yardımlar yapar. Bir dönem personel alımında da İBB’nin tek yetkilisi olur ve binlerce insanın iş sahibi olmasına imkân sağlar. Çok sevdiği ve halkının ekonomik olarak düşük seviyede olduğu Beykoz’dan da yüzlerce genci iş sahibi yapar.

Beykoz’un siyasi sürecini de yakından takip eder. AK Parti’nin kuruluş sürecinde, İstanbul İl Başkanlığı’nda kurucu olarak yer alır ve Mali İşlerden Sorumlu İl Başkan Yardımcılığı görevine getirilir.

Çok saygın bir adamdır. Vefalıdır. Nezaket sahibidir. Bir örnekle anlatmak isterim. Yıl 2009. Meclis listesi hazırlanırken beni yanına çağırdı. “Oğlum, emeğin çok. Sen listede birinci sırada olmayı hak ediyorsun, ilçe başkanının da teşkilatının da isteği, eğilimi bu yönde. Lakin Birzat Mermer var, o senin büyüğün, ağabeyin sayılır. Hem ben belediye başkanıyken (1994-1999) o da iktidar partisi Doğru Yol’un Beykoz ilçe başkanıydı. O dönemde ilçemizin bazı konulardaki sorunlarının çözümünde Ankara’da bize destek oldu. Ne dersin onu senin yerine birinci sıraya yazmamıza?”  dedi. Birzat Bey’e karşı yaptığı bir vefa, bana karşı yaptığı bir nezaket örneğiydi. Dediğim gibi daima nezaket sahibiydi, vefalıydı ve emeğe saygı gösterirdi.

2009 yerel seçimleri çok çalıştığımız bir dönem oldu. Mevcut belediye başkanımız Muharrem Ergül’dü. Seçim çalışmaları yaparken bazı yerlerde belediye başkanına karşı eleştirel yaklaşımlar olurdu. Eleştirenlere karşı hep “O da bizim kardeşimizdir. Elinden geleni yapıyor. Beykoz’un şartları zordur. Acımasız olmayın,” dediğine ve toz kondurmadığına defalarca şahit olmuşumdur. O seçim döneminde anlamıştım Yücel Çelikbilek’ten hayata ve insanlığa dair öğreneceğimiz çok şeyin olduğunu.

İnanılmaz derecede samimi bir mümindi. Namaz hassasiyeti anlatılır gibi değildi. Yapacağı her şeyi namaz saatlerine göre planlamaya çalışır ve “Çocuklar, siz de öyle yapın, müdürlerinize ve personelinize de bunu öğretin,” derdi. Namazı kazaya bıraktığına tek bir vakitte bile şahit olmadım. Şoförü Erol ve koruması ve hatta korumasından öte evladı gibi gördüğü Necdet “Bir gün üst üste nikâh kıydı başkan. Son olarak Cumhuriyet Köy’de Ergin Bey’in evladının nikâhını kıydık ve oradan dönüyoruz. Vakit sıkıştı. Herhangi bir camiye yetişmemiz mümkün değil. ‘Oğlum, yanaşın uygun bir yere,’ dedi. İndi arabadan, serdik seccadesini ve kaldırımda namazını eda etti,” diye anlattıklarında nedense hiç şaşırmamıştım.

Hizmet dolu geçen bir beş yıl ve kapıya dayanan 2014 yerel seçimleri. Yücel Başkan tekrar aday gösterildi. Bir kez daha yoğun bir çalışma dönemi ve ardından gelen seçim zaferi. Seçimden sonra beni çağırttı. Karşısına aldı. “Oğlum, yeni dönemde beraber çalışmak istiyorum. Bu işler zordur. Çok yıpratıcıdır. Ailene zaman ayıramayacaksın. Pek çok sıkıntıyla karşılaşacaksın,” diye uyarılarda bulunduktan sonra ‘’belediye başkan yardımcılığın hayırlı olsun’’ demişti. Temposuna alışmamız kolay olmadı. Mesai bitiş saati mefhumu olmadığı gibi cumartesi ve pazar da dahil olmak üzere mesai yapan bir yöneticiydi. O çalışınca biz de çalışmak zorunda kalıyorduk. Hiç unutmam, 2014’ün yazı, “Başkanım, senelik izinlerimizi planlamak istiyoruz başkan yardımcıları olarak, nasıl yapalım?” dediğimizde çok şaşırmış ve “Ne izni oğlum? İzin yok, çalışmaya devam. Ben hayatımda izin yaptığımı hatırlamıyorum,” demişti. Şaka yapıyor zannetmiştim ama ciddiydi. Ben de “Başkanım, olur mu öyle şey, çoluk çocuk vakit geçirmemiz, dinlenmemiz lazım, siz de alın Ayşe Abla’mızı birkaç günlük tatil yapın,” dediğimde “Oğlum, eski köye yeni âdet getirme, beni geçin. Tamam, peki, siz yapın planınızı,” demişti. Tatile çıkması konusunda diğer başkan yardımcısı arkadaşlarımızla beraber sürekli telkinde bulunmamıza rağmen hiç gitmemişti. Ta ki ameliyat olana kadar. O zaman da yine çok ısrar etmiştik ve çok sonra nedense “Tamam,” demişti. Birkaç günlüğüne tatile gitti ve orada da benim yüzümden tatil yapamadı ve İstanbul’a geri dönmek zorunda kaldı. Döndüğünde bana “O kadar ısrar ettin, tatile gönderdin, ama tatilimi yarıda kestiren de sen oldun,” dediğindeki hüznüm o günkü kadar taze...

Rahatsızlanıp doktora gittiğinin ve doktorun acil ameliyat dediğinin gecesi geç saatte Hanefi Dilmaç, Salim Öztürk ve beni evine çağırmıştı. Hiç yapmadığı bir şeydi ve kötü bir şey olduğunu hissetmiştik. Gittiğimizde durumu anlattı ve teslimiyeti karşısında bir kez daha hayran kalmıştım.

Yücel Çelikbilek ile çalışma fırsatı bulduğum yıllarda güzel çok hasletine şahit oldum. Pek çok güzel hasleti bünyesinde barındırmıştı. Lakin onu bir kelime ile tarif et deseler, “Merhamet” derim.

Halk günlerinden birinde genç bir kadın geldi. Gözyaşları sel gibi. Eşi ile arası bozukmuş. Çocuğu olmuyormuş. Eşi ve eşinin ailesi bunu sorun etmişler. “Tek çarem tüp bebek denemesi ama durumum yok, karnımızı zor doyuruyoruz” dedi. Başkanda “Üzülme kızım, bir çaresine bakarız,” diyerek teselli etti. Ve konu ile bizzat ilgilendi. O genç kardeşimizin tüp bebek tedavisini yaptırdı. Günlerden bir gün genç kadın ve eşi kucağında bebeği ile beraber geldiler. “Başkanım, Allah sizden razı olsun, bize dünyayı verdiniz. Biz de size oğlumuz YÜCEL’İ tanıştırmaya getirdik,” dedi. O ortamdaki duygu yoğunluğu anlatılır gibi değildi.

Yücel Başkan çok saygın bir insandı. Devletimizin pek çok bakanının ‘Ağabey’ dediği ve saygıda kusur etmedikleri bir dava adamıydı. O kadar ki, 2 B Kanunu yürürlüğe girdiğinde vatandaşı için saygınlığını kullandı. Bakana ‘’Benim Beykozlu hemşehrilerim dar gelirlidir. Pek çoğu zorlukla geçiniyorlar. Ricam indirim yapmanızdır’’ dediğine bizzat şahitim. Bu girişimlerinin sonunda diğer ilçelere verilmeyen imkân verildi ve vatandaşlarımız komşu ilçelere göre çok daha ucuza tapu sahibi oldular.

Anadolu yakasındaki adliyelerin Kartal’da inşa edilen Anadolu Adliyesi’ne taşınmasının gündemde olduğu günler. Beykoz, kamu hizmet binalarının bir merkezde toplandığı, halkımızın işlerini zahmet çekmeden gördüğü çok özel bir ilçe. Fakat adliyenin Beykoz’dan gidecek olması bu özelliğimizi ortadan kaldıracak.

Vatandaşlarımız Yücel Başkan’dan durumu müdahale etmesini istediler. Bu çok radikal bir talepti. (Bu örnek, Yücel Bey isterse halleder, algısının kafalarda ne kadar çok oturduğunu göstermesi açısından önemlidir.) Başkan dönemin Adalet Bakanı Sadullah Ergin’i aradı. Odasındayız ve şahit olduk. “Sayın bakanım, Beykoz daha çok dar gelirli insanların yaşadığı bir ilçe. Çoğunun arabası yok. Kartal adliyesi bize çok uzak, hemşehrilerim oralara gitmekte çok zorlanır. Adliyemiz taşınmasın, çok rica ediyorum” dedi. Bakanımızın söylediği aynen şuydu “Tamam Yücel Ağabey, sen öyle istiyorsan öyle olsun, adliyeniz kalacak,” demişti. Bildiğiniz gibi adliye hala Beykoz’da.

Başkan insanları çok ama çok severdi. Ama en çok eşi Ayşe Abla’yı sevdi. Çok belli etmezdi lakin biz bakışlarından bile anlardık bunu. Ayşe Abla ki, bana göre tanıdığım en kariyerli insandı. Dokuz evladını da vatan sevgisi ve İslam bilinciyle büyütebilmenin getirdiği bir kariyer. 

Ayşe Abla bir sohbetimizde, “Yücel Bey evlilik yıl dönümlerine çok önem verirdi. Yıl dönümünü unuttuğuna hiç şahit olmadım. O yıl kaçıncı evlilik yıl dönümümüzse o sayıda gül alıp gelmesi ona has güzel mi güzel bir hasletti” diye anlatmıştı

Beykoz’da elinin değmediği tek bir ibadethane, eğitim kurumu, öğrenci yurdu, dernek, vakıf ve benzeri bir kurum bulamazsınız. Ve hatta Beykoz dışına Anadolu’ya uzattığı yardım elini bilmeyen pek azdır.

Öğrenci okutmayı çok sever ve özen gösterirdi. Vefat ettiği güne kadar eli daima ilim peşinde koşanların üzerinde oldu. Mehmet Karaahmetoğlu Hoca Efendi’nin onu tarif ederken “vakıf adamı” tanımlaması çok yerinde bir sıfattı.

Eminim onunla ilgili herkesin söyleyeceği bir söz vardır. 

Bu yazı “vefat edenin arkasından iyi konuşun” yazısı değildir. Bu yazı onun nasıl bir insan olduğuna ve şahsımda nasıl bir iz bıraktığına dair bir iç döküştür. 
Başkanım biz senden razı idik. Rabbimiz de razı olsun. Biz seni iyi bilirdik. İyi bir insan, iyi bir Müslüman Allah dostu olduğuna şahitlik ederiz. Varsa hakkımız helal olsun. İnşallah, sen de bizden razı olmuşsundur.

Ruhun şad, mekânın cennet, makamın âli olsun. AMİN!..

Not: Bu yazıyı vefatının hemen ardından yazmıştım.