Çünkü ölüm, fani dünyada yapacağımız iyiliklerin, kazanacağımız sevapların, ahirette karşımıza çıkarak bizi ödüllendireceği ya da cezalandıracağı yeni bir ebedi yaşam yerine götüren olaydır. Sergilediği örnek alınması gereken nadide yaşamıyla, Mevlana ise ölümü, sevdiğine yani Allah'a kavuşacağını düşündüğü için, ölümü yeniden doğuş günü olarak kabul ederek, O'nun Emirleri doğrultusunda yaşamını sürdürmüştür. Bizler de yalan dünyanın meşgaleleriyle ömür tüketirken, güzel fikirler ve arkamızdan gelecek kişilere bırakacağımız iyi anılar biriktiren bireyler olmalıyız.
Bazen, ulaşmak istediğimiz şeylerin hayalini kurarız, sahip olmak istediğimiz maddi şeyleri düşünürüz. Ama ölümümüzün nasıl olacağını, ahirete irtikal ederken veda edeceğimiz zamanı dahi hiç düşünmeyiz. An itibariyle ve geçmişte manevi düşüncelerimiz, yaşadığımız olayları etkilemektedir. Kimileri, mazeret üreterek, avara avare yoluna devam ederken, öbür dünyada daha güzel bir konumda olmak adına bazı kimseler ise kendine çeki düzen vermektedir. Ölüm, gerçekleştiği zamana kadar her an sessizce bizleri yoklarken, doğum gibi her an meydana gelebilen bir olaydır. Doğum ve ölümün arasında ömür tüketerek, bu durumun öncesini ve sonrasını anlamayı ya da hazırlık yapmayı her defasında ötelemekteyiz. Eğer bir kişi, İslamiyet’ten ve dolayısıyla da ahlaki değerlerden uzak yaşamını idame ederek, faydasız bir ömür tüketirse, merhametsiz, iyilikten yapmaktan yoksun, yaşamının son demlerine kadar bu vaziyette ölümü göz ardı ettiyse, ahiretinde hüzünlü anları yaşaması kaçınılmaz olacaktır.
Kimi zaman, kişilerde görülen hastalıklar da bir kefaret niteliğinde, manevi olarak temizlenmeye vesile olabilmektedir. Ölüm yolculuğunun farkında olan ve ona hazırlık yapanlar: "Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve resulühü" şehadet ederim ki Allah birdir ve yine şehadet ederim ki Hz. Muhammed (s.a.v.) Allah’ın kulu ve elçisidir) sözüyle son nefeslerini vererek fani dünyadan göçüp gitmektedirler.
Ya Gaflet Uykusunda olanlar! Şadi Şirazi onlara: ‘’İdrak kulağından gaflet pamuğunu çıkarmalısın ki, ölülerin nasihatini duyabilesin.’’ Diyerek ders niteliğindeki bu sözü ile cevap vermektedir.
Bazı kimseler de ölümün geldiğini hissettikleri için tövbe etme şansını ulaşabilmektedirler. Bazen de ölecek olan kişinin zihninde fırtınalar kopar. Bu durumda, kudretin ve makamın hiçbir etkisi olmaz, her şeye kadir olan Allah’ın sözü geçer. Ancak, O’nun Emirleri'ni tam olarak yerine getirenler huzuru bulabilmektedir.
Velhasıl, hepimizin yaptığı her iyiliğin ve kötülüklerin kayıt altına alındığını, Peygamberimiz’in (s.a.v.): “Kişi bir iyilik yapmayı düşünür de yapmazsa Allah onun için bir sevap yazar. Hem iyilik düşünür hem de yaparsa ona sevap yazılır ve bu sevap yedi yüz kata çıkar” hadisini anbean anımsamalıyız.
Bizler, ölümün her an kapımızı çalabileceği düşüncesiyle, Allah’ın Emirleri doğrultusunda yaşamımızı idame etmeliyiz. Herkes, hayatında bu fani dünyanın zevklerine kapılmadan, hayırlı amellerle, kalp kırmadan, Allah'ın rızasına uygun güzel davranışlar sergileyerek, içinde bulunduğu imtihanlardan en iyi şekilde çıkmayı, ahirette sevinen kullardan olmayı amaç edinmelidir…