Dünya her geçen gün değişiyor. İklimi değişiyor, insanı değişiyor, doğası değişiyor, yemek kültürü değişiyor, hayat felsefesi değişiyor. Haliyle teknoloji de buna ayak uyduruyor ve göz açıp kapayıncaya kadar bir yenisi hayatımıza giriveriyor.
Arkadaşlarımız ile mahalle arasında top oynardık. Hızımızı alamaz okulun bahçesine gider, başka mahallenin çocuklarıyla maç yapardık. Ara sıra kavgada çıkardı hani. Çocuksun o kadar da olacak. Su alacak paramız olmazdı. Cami'nin avlusundan en küçüğümüz kimse gider oradan su doldurur şişelere getirir, herkes aynı şişeden içerdi suyunu. Çünkü kardeştik, dosttuk.
Toprağı kazar, misket oynardık. Telli araba alır, onları yarıştırırdık. Tahta alırdık marangozdan, bilye alırdık bisikletçiden, hurdacıdan bilyeli yapardık ve yarışırdık arkadaşlarla. Saklambaç oynardık, ebecilik oynardık. Kapının önünde çekirdek çıtlatırdık. Abileri dinlerdik, ablaları dinlerdik. Bayramlarda, kandillerde komşularımız ile bayramlaşmaya giderdik. Yaz tatillerinde kuran kursuna giderdik. Hangimiz daha çabuk hatim edecek, hangimiz daha güzel kuran okuyacak diye birbirimizle yarışırdık.
Barış Manço ağabeyimiz vardı bizim. Kaybedenin hiç olmadığı, herkesin 10 puan aldığı Barış Abimizi izlerdik. Çizgi filmlerimiz ise çok kaliteliydi... "Tsubasa, Hayalet Avcıları, Jetgiller, Taşdevri, He Man, Casper, Red Kit" aklıma gelenlerden.
Evde kumanda çocuğa geçmezdi. Okuldan geldiğin zaman TV başına geçemezdin. Önce ders yapılır, ödevler tamamlanır ve yemek yedikten sonra dışarıya çıkılırdı. Çokta yaramaz olmayacaksın hani, çok yaramaz olursan annenin terliği seni beklerdi.
Evimize ilk otomatik çamaşır makinesi almıştık. Yanlış hatırlamıyorsam Alman markası AEG idi... Annem yeni ördüğü dantelli örtüyü de hemen üstüne serivermişti... Ev hanımı olunca Televizyonun, Çamaşır makinesinin, sehpanın üstünde o dantelli örtü olacak. Neyse dönelim çamaşır makinesine... Biz bunu aldık. Aldık almasına da mahallede kimsede böyle otomatik çamaşır makinesi yoktu hani. Merdaneli makineler modaydı. Ee haliyle ilk olunca konu komşu makineyi izlemeye geliyor. Tabi haberi olmayan komşularda sese geldi. Sanki helikoptermiş gibi ses çıkarınca evde sinema izler gibi çamaşır makinesi izliyorduk. Sonra zamanla herkeste oluverdi. Ev telefonu da herkeste yoktu. Ya bakkala giderdi insanlar yada komşusunda olanlara. Tabi öyle hayrına konuşmaya müsaade edilmezdi çünkü o zamanlar telefonla görüşmek lüks ve pahalıydı. O yüzden belli bir dakika konuştuğu zaman ücret verirdi.
Hastanede muayene olmak için sabah 6'da kalkar, hastaneye gider sıra beklerdik ki muayene olalım. Bir de belediye ekmek kuyruğu olurdu az sıra beklemedim. 90'lar böyleydi. Çokta keyifliydi...
Teknolojiye teslim olduk...
Bilgisayar, Türkiye'ye 1960 yılında girdikten sonra hızlıca yayıldı. İBM bir dünya markasıydı ve Türkiye'ye geldiğinde kullanıcısı da yoktu haliyle. Memurlar daktilo kullanılır, kullanabilen kişiler ise saygıyla karşılanırdı. Nereden mi biliyorum ? Çünkü o dönemin sonlarına yetişen genç kuşaktır bizim kuşağımız. Bilgisayar herkesin evinde yoktu. Nasıl bir ara çiğköfteciler, dönerciler şimdi de lokmacılar çoğaldıysa, 90'lı yılların ortalarında ise internet kafeler çoğaldı. Herkes akın akın internet kafelere yüklendi.
Çokta zeki milletiz hani. Hızlıca bilgisayarın üstesinden geldik. Power düğmesine basıp açılıp, kapandığını öğrendik ya bilgisayar kurduyuz dedik kendimize. Çoluk çocuk, genç yaşlı demeden hemen bilgisayara adapte olduk. Tam bilgisayara adapte olduk derken 1993 yılında cep telefonu çıkıverdi karşımıza. İlk cep telefonu görüşmesi de dönemin Başbakan'ı Tansu Çiller'in Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'i aramasıyla gerçekleşmişti. Haliyle cep telefonu herkesçe konuşulur olmuş ama cebimize girmesi biraz zaman almıştı. Yanlış hatırlamıyorsam ilk cep telefonum Ericsson'du, pardon babamın cep telefonuydu. Anteni serçe parmak uzunluğundaydı. Şimdi anlatınca ne kadar kötüymüş diyenler, hatırlayanlar için vay be ne kadar zaman geçmiş diyenleri duyar gibiyim. Bu telefonun havası hiçbir yerde yoktu. Okula gittiğimde etrafımda bütün arkadaşlar toplanıp, "telefona bakalım, özellikleri nedir, nasıl konuşuluyor" gibi soruları bilirim.
O zamanlar iyi hatırlıyorum; cep telefonu ve bilgisayara gavur icadı diyenler bile çıktı arkadaşlarımdan. Şimdilerde gavurun icadı diyen herkesin cebine ve evine girmiş. Gavur icadı diyen de, demeyen de artık teknolojinin her türlüsünü fazlasıyla kullanır hale geldi.
"Korkarım ki bir gün teknoloji, insan etkileşiminin önüne geçecek ve aptal bir nesil ortaya çıkacak." Albert Einstein
Dünya değişti, teknoloji gelişti. Türkiye'de bir nebze olsun bu teknolojiden faydalandı ve buna da çok hızlıca ayak uydurdu. Bu teknoloji ülkemizin dört bir yanına fazlasıyla yerleşti ve doğal bir ihtiyaç gibi oldu. Teknolojiyle birlikte ahlak anlayışımız ve yaşam tarzımız da değişti. Tabi araştırma yönümüz de artmadı değil hani. Faydaları da var teknolojinin doğru kullanırsan.
Teknolojinin hayatımızdaki en önemli kısmı ise ilişkileri sonlandırdı. İnsanlar "Beğeni ve fotoğraflara yapılacak yorum" için her şeyi paylaşmaya başladı. Tuvalete gitse durum atacak vaziyette insanlarımız.
Aile ve yakınları kullanma
Ailesinden birisi ameliyat olmuştur. "Hasta kişi, hastaneye girerken fotoğraf, ameliyata girerken fotoğraf, ameliyattan çıktıktan sonra selfie" ve tabi sosyal medya da paylaşılacak bunlar. Girerken dua edin çıktıktan sonra dua edenlerden Allah razı olsun. Ee bakıyorsun herkes sosyal medya da geçmiş olsun demiş zaten hastaneye gitmeye gerek mi var diyor ve hastane kapısında birisi gelse de geçmiş olsun dese istiyor gönül; ama yapayalnız kalıvermiştir.
Sosyal Medya Müslümanlığı
Gelelim bir diğer konuya, herkesin genel olarak şikayetçi olduğu yada severek attığı Cuma günü mesajlarına. Bildiğim 5 vakit namazını kılan kimsenin sosyal medya hesabından "namaz kılarken yada dua ederken" fotoğraf çektirmediğini fark ettim. Yada ben öyle gördüm. Kimsenin günahını almayayım. Neyse...
Şimdi Hacca gidiliyor fotoğraf çekinelim ha ve sosyal medyaya atalım. Ben tavaf ederken sen beni çek kanka, poz vermeyelim ki daha samimi olsun. Cuma namazına gidecek, cami içinde selfie çekecek ki cumaya gittiği belli olsun. Esnafsa "namaz kılan esnaf, alışverişi ondan yapalım" siyasetçiyse, "namaz kılan siyasetçi, adam kayırmaz, bizi aldatmaz", iş verense "namaz kılan dürüst işveren, hakyemez" gibi imajlar sergilemeye çalışılıyor. Bu işler fotoğrafsız ve sosyal medyasız olmaz ve olamaz artık. Eğer sosyal medyada bu ibadetlerinden birisini paylaşmıyor ve cuma günleri de cuma mesajı yayınlamıyor isen seni münafık ve kafir edebilecek kadar da cahilleşebiliyor. Bu paylaşımları yapanlara en güzel cevabı Mehmet Akif Ersoy'un şu dizeleriyle cevaplıyor ;
"Aldanma insanların samimiyetine!
Menfaatleri gelir her şeyden önce.
Vaad etmeseydi Allah cenneti;
O’na bile etmezlerdi secde."
Sosyal Medyada Polyanna Olmak
Sosyal medyada yapılan paylaşımların bir çoğu samimiyetsizdir. Fotoğraf çekinecek adam hadi gülün. Güldük çek. Mutlu gibi görünme, kaliteli yerde takılma, en çok farklı mekanda oturma, çok fazla kişiyle oturmak ve bu fotoğraflar ile paylaşım yapıp mutlu olduğu hissine kapılmak.
Yapılan araştırmalarda şöyle deniliyordu; "bir arkadaşınızın ekonomisi iyi ve devamlı kaliteli mekanlarda takılıyor, güzel yerlerde tatil yapıyor ve siz de bunu sosyal medyadan görüyorsanız, bu sizde mutsuzluk hissi verir." Ne alakası var demeyin öyle.
Bizim insanımız da öyle hemen pes edecek değil ya 6 ay para biriktirir NUSRET'e gider et yemek için. Hatta saltbae yapılırken tuz tanelerini ağır çekim ile videoya alır ki sosyal medyada çok beğeni ve yorum alsın.
Tatile gider, gider ama dinlenmek yada kültürünü arttırmak için değil. Arkadaşları gitmiştir o eksik kalmamalıdır. Her şeyi fotoğraflar ve videolar ki her sene paylaşsın ama yine de mutsuzdur çünkü istediği gibi yaşamıyor, anın tadını çıkartmıyordur. Sosyal medyadaki paylaşım ve yorumları merak ediyor, tatilin tadını çıkartmıyordur. Eğer burada yapılan yorumlar ve beğeniler az olursa üzülüyor. Demek ki kötü bir tatil seçeneği yaptığını düşünüyor ve mutsuz oluyor.
Aşk, sevgi ve fotoğraf ile gelen suni mutluluk
Sosyal medya ile gelen mutluluk sadece fotoğraf kareleri ile oluyor. Adam: "Gel hanım mutlu bir aile tablosu çizelim. Çoluk çocukla ilgilenirken fotoğraf alayım" Hanım: "Sosyal medyaya atalım de mutlu sansınlar."
Bakıyorsun ailelerde bile her şey sosyal medyaya yönelik. Mahrem bile kalmadı. Sosyal medyada paylaşımlar ile gelen kalpli ikonlar sadece suni mutluluk yaratıyor. Gelen beğeni sayısına göre mutluluğu artıyor. Beğenisi düşük oluyorsa eğer mutsuzluktan ölüyor.
Sahi ne oldu bize ?
Lütfen bana söyler misiniz ne oldu?
Eskiden böyle değildi şimdi ne oldu? Neden insanların artık bir takım duygulara ve düşüncelere prim verecek zamanı yok. Neden birileri sizi sevmeleri için sürekli inanmadığınız halde onların ilgisini çekip onlarla konuşmak zorundasınız. Neden egonuz olmak zorunda ? Sahi bize ne oldu?
Teknoloji, insanların davranışını, ahlakını, sosyoekonomik ilişkilerini asla geri dönülmeyecek bir biçimde değiştiriyor. Söz konusu değişim, insanlığın amacından sapmasına ve doğadışı, adsız bir türün yeşermesine neden oluyor. "Hakan Günday"
- - - -