Oktay Ekinci'yi hatırlamak

Oktay Ekinci'yi hatırlamak

Oktay Ekinci Türkiye'nin vandallıkla baltalanan kültürel tarihine, yıpratılıp bozulan bakir doğasına o kararlı gözleriyle ışıl ışıl bakan cesur bir aydındı. Aynı zamanda AKP iktidarıyla ayyuka çıkan kentlerin özünü deşerek çirkin betonarmelerle donatma girişimine ve deresinden denizine kirletilerek tüm ülkenin dört koldan içine edilme gerçeğini bilge kimliğiyle açığa çıkaran yüksek karakterli  bir cumhuriyet koruyucusuydu. Bugün Beykoz'un Kanlıca'sında sonsuz uykusunda yatarken 9 yıl önce bedenen aramızdan ayrılan mimar ve düşünür Oktay Ekinci'nin bir ağacın gölgesi için canını ortaya koyacak kararlılıkta olan esaslı mücadelesini kısa bir özetle ve derin bir saygıyla hatırlatmak istedim.

Vefasızlık, görgüsüzlük, cehalet

Oktay Ekinci'yi son olarak ölümünden bir buçuk yıl önce R. Şahin Köktürk Spor Kompleksi'nde Beykoz'daki CHP ilçe kongresini takip ederken görmüştüm. Tek başınaydı, kimseyle selamlaştığını görmedim ve kendisine bir merhaba denildiğine de şahit olmayınca üzülmüştüm. Herhalde biz solcuların kendi içindeki vurdumduymazlıkla yarattığı garip bir vefasızlık eşliğinde oto boka küsmeyi bir şekilde başararak eften püften sebeplerden nem kapma, alıngan olma huyu ya da yersiz bir burnu havadalık ve kıskançlıktan kaynaklı bu selamsız sabahsız durum. Ben sanmıyorum ki, o gün ilçe başkanlığı için yarışan 4 bireyci aday ve onların tüm destekçileri gerçek bir toplumcu olan Oktay Ekinci kadar Beykoz'u sevip anlasın. Kaldı ki, Oktay Ekinci İstanbul aşığıyım diye reklam yapan nice ar damarı çatlamış siyasetçinin Beykozlu ve Sarıyerli bıçkın balıkçılar kadar İstanbul'u sevmediğini bilen ve bunu yazılarına yansıtan biriydi. Gelgelelim, bu güzel adamı tanıyıp ayaküstü onunla muhabbet eden tek bir kişi bile görmedim ben o kongrede.  Adına ne derseniz deyin, vefasızlık, görgüsüzlük, cehalet... Neyse işte.

Gerçeklik ve acıyla heybesini dolduran vatansever, sosyalist

Üsküdar semtlerini sahil tarafından bir bir geçerek Beykoz sınırlarına girmeden önceki son durak olan Kandilli'nin komşusu Küçüksu semtidir. Küçüksu, Anadoluhisarı semtimizle özdeşleşen ve 70'li yıllarda İstanbullunun cümbür cemaat denize huzurla girdiği yerdi. Hiç unutmam, yıllar önce AB'cilik oynayan AKP'liler ve onların burada yeni yeni palazlanan belediyesi "AB yolunda Beykoz" diye bir tabela yaptırmıştı Küçüksu girişine. Bana çok koyan bir tabelaydı bu, zira ömrüm boyunca ABD'ci, AB'ci ve Avrasyacı gibi kimliklere bürünmeyen biri olduğumdan tam bağımsızlık anlayışıma ters bir laftı doğup büyüdüğüm Beykoz için bu, çünkü ben Atatürk'ün "Türk, öğün, çalış, güven!" tabelasını şişe ve cam fabrikasının önünden geçerken defalarca okuyup hafızama kazıyan Paşabahçeli işçi bir dedenin torunu ve babanın oğluydum. Paşabahçe'deki "Türk, öğün, çalış, güven!" yazılı o tabela zamanla çürüyüp kaldırılmışken Küçüksu'daki o AB yalakası "AB yolunda Beykoz" sözlerinin yazılı olduğu tabela 2000'lerin Türkiye'sindeki o rezil değişimi anlatıyordu (Gerçi şu sıralar ekonomide Afrika ligindeyken, toplumsal yaşam ve hukuk anlamında Arap Yarımadası seviyesine düşmeye başladık, o ayrı mesele). Garip olan şuydu, AB'nin adı Ortak Pazar'ken insanlar 50'llerde, 60'larda Küçüksu'da mis gibi Boğaz'da denize giriyordu, hatta açıkhava sinemalarındaki Türk filmlerinde Küçüksu Plajı'nı gören Anadolu köylüsü başta olmak üzere deniz yüzü görmeyen nice yurttaş özenerek bakıyordu bu sahnelere belki ama yıllar sonra insanlar İstanbul'da denize girmek için doğru düzgün yer bulamaz hale gelmişti. İşte Oktay Ekinci yaşadığı Beykoz'da, memleketi Balıkesir'de ve Kars'ta o yerlere yapılan ve adına değişim, proje, hizmet ya da vizyon denilen ne kadar ihanet varsa bunları içindeki acıyla heybesine doldurup bize aktaran harbi bir vatanseverdi. Doktorlar kendisine, hastalığı için çok stres yapmamalısın, kafaya çok takmamalısın uyarılarında bulunduğunda herhalde en zor sınavlarından biri olmuştur bu. Düşünsenize, bilge bir kent ve köy aşığının, insan, hayvan ve doğa sevgisiyle yanıp tutuşan birinin stres yapmaması, kafaya takmaması ne kadar da zordur oysa. Hele ki sosyalistse ve sosyalist gibi yaşamışsa, yaşayan bilir bunu. Oktay Ekinci'ye biraz da bu stres ve acılar ağır geldiği için göçüp gitti kanısındayım ben.

Beykozlu suskun yazısı

Oktay Ekinci 02/10/2012 tarihli Cumhuriyet gazetesinde "Beykozlu suskun" başlıklı yazısında Beykoz'un kendisi gibi değerli bir mimarı olan ve bir dönem ilçe belediyesinde meclis üyeliği de yapmış olan CHP'li Halit Kılıç'ın 3. Köprü'nün doğaya vereceği zararın bilançosuna isyan etmesini köşesine taşımıştı ve yarı İzmirli yarı Beykozlu olan Halit abinin isyanına katılıp onunla hemfikir olarak Beykoz'daki CHP'lilerin bu duruma suskun kalışına dair haklı bir eleştiri de getirmişti Öyle ya, köprünün diğer ayağında yer alan Sarıyerliler eylem yaparken Beykozluların suskunluğu garipsenecek bir durumdu. Geçmişinde Beykoz'daki Türkiye İşçi Partisi örgütü ile bağı olup TİP eski üyesi de olan Oktay Ekinci'nin değişen Beykoz solcularına son sitemi bu oldu. Tabii içinde sakladığı diğer sitemleri hariç!

Oktay Ekinci'nin huzuru

Oktay Ekinci Kanlıca'daki sonsuz uykusunda, Beykoz'daki Göksu Deresi'nde cirit atan son kurbağaya tanınmayacak yaşam hakkını, tarihi Yoros Kalesi'nin altındaki ucube işletmeyi, Kirazlı köyüne yapılacak olan villaları ve Tokatköy'den başlayarak Beykoz'un diğer emekçi mahallelerine sızacak olan rant projelerinin yeni halini ve daha nice ihaneti iyi ki rüya olarak görmüyor. Onun kuşağının sembol devrimcisi Che Guevara, torunları da tıpkı kendisi gibi yoksulluk içinde yaşayacak olan yaşlı büyük anne Maria için "büyük mücadeleci "der, "İhtiyar Maria" başlıklı şiirinde ve Maria'nın torunlarına şafağı yaşatacağının sözünü verir, onları yoksulluktan kurtaracağına dair. Doktor Che, "Huzur içinde uyu." der Maria'ya ve bu yoksul ve hasta büyük annenin yine büyük bir mücadeleci olduğunu vurgular o şiirinin sonunda. Sevgili Oktay Ekinci ben de Beykozlu bir balıkçının büyük mücadeleci olduğunu galiba senin kadar anlıyorum ama sana huzur içinde uyu deyip bir balıkçının ortalama gelir düzeyinde olan nice Beykozlunun şafağı yaşayıp zenginlere peşkeş çekilerek hafızası silinen yeni Beykoz'da bu gidişle değil şafağı yaşamasını, kendi oturduğu evde şafağı göreceğine bile inanmıyorum. Bu yüzden sana pembe renkli olmayacak kadar masum bir yalan olan huzur içinde uyu diyemediğim için n'olur affet beni! Ha, bir tesellim var, o da ölümün gereği hiçbir şeyi hissetmemen. Saygı ve özlemle...