Birincisi, Türk Silahlı kuvvetlerin sınır ötesi gerçekleştirdiği Barış pınarı harekâtı ile Fırat’ın doğusunu teröristlerden temizleyerek, güvenli bölge oluşturmak amacıyla yaptığı operasyondur. Amaç Türkiye ile Suriye arasında derinliği 30 km, uzunluğu ise 120 km olan güvenli bir bölge oluşturarak, Suriye’den ülkemize sızan teröristlere engel olmak için, tampon bir bölge oluşturmak.
Tabi ki bu bölgenin de, Türkiye’den geri dönecek Suriye vatandaşlarının da rahat edebileceği yaşam alanları inşa ederek, hem göç hadisesini engellemek, hem de terörü bertaraf etmek için haklı mücadelesine devam etmesidir. Gel gör ki dünya, bu insani harekâttan memnun olacağı yerde, akıl almaz bir duruş sergilemektedir.
Cumhurbaşkanın dediği gibi kendi göbeğimizi kendimiz kesmekten başka çaremiz yoktur. Ancak şunu unutmamak gerekir ki, savaşlar; savaş meydanında yapılsa da, barış masasında sona erer. Suriye şu anda Amerika, Rusya, Fransa, İran ve vb. ülkelerin hesaplaşma alanına dönmüştür. Konu sadece pkk, pyd, ypg gibi terör örgütleri ile sınırlandırılacak bir alan değildir. Aksine dünya devletlerinin hesaplaşma, ve yangından mal kaçırma arenasına dönmüştür. ABD, Almanya ve Fransa ateşkes yapılması ile ilgili çabaları sonuç vermiştir, Ancak Rusya’nın Esad’la görüşün temennisi sonuç vermemiştir. 5günlük ateşkes durumu ortaya çıkmış ve operasyon bu günlerde durmuştur. Barış masasına oturduğumuzda, bu çok uluslu güçlerin karşısında Türkiye’nin, tarihi geçmişini, stratejik önemini iyi kavramış, milli duruşu olan diplomatlarla temsil edilmesini canı gönülden temenni ederim. İkinci başlık ise, Ülkemizin içinde bulunduğu işsizlik ve ekonomik yetersizliktir.
Gerçi Hükümeti yönetenler ekonomide herhangi bir aksaklığın olmadığını, her şeyin güllük gülistanlık olduğunu söyleseler de ben de bu ülkede yaşayan biri olarak, gördüklerim ve yaşadıklarımla söylenenlere itibar etmiyorum. Yetkililer, her ağzını açtığında 80 milyonluk Türkiye, hepsi bizim için önemli deseler de, siyasi taassuptan kurtulmuş değiller. Menfaat dağıtımında hep toplumun bir kesimine öncelik vermekte, bir çok insan da mağdur olmaktadır. Hükümet ve Belediyeler de gördüğümüz kadarıyla, kayırmacılık ve haksız kazanç alabildiğince devam etmektedir.
Bu tespitin dışında olan, Belediye başkanları da tabi var, bu açıklamadan onları tenzih ederim. Ancak seçildiğinde ilk icraatları, belediye iktisadi kuruluşları yönetim kurulu üyeliği veya başkanlığı ile kendi maaşlarını üçe dörde katlayan, belediye başkanları, üç dört yerde yönetim kurulu üyeliği ile kazançlarına kazanç katan üst bürokratlar ile bunlara göz yuman Bakan veya Belediye Başkanları, inandırıcı görüntü vermemektedir. Hangi partiden olursa olsun seçim kazanmış ve temsil etme yetkisini eline almış siyasetçilerin, siyasi gömleğini çıkarmaları gerekir. Nasıl ki milli konularda bir olabiliyor isek her zaman bu birliği bozacak anlayış ve uygulamalardan kaçınmak gerekir.
Toplumun tamamı iyileştirmelerden nasibini almalıdır. Esnaf ve sanatkârların zor durumda olduğu, üniversite mezunu olup iş bulmayan yüz binlerin bulunduğu bir ortamda, ballı lokma yalayanları, bu milletin hoş karşılamayacağı muhakkak. Uzun zamandan beri kamuya memur alınmaması ve belediyelere de sadece torpili olanların girmesinden dolayı millet zor durumdadır. Bu yüce millete ayırım yapan kim olursa olsun, bırakın haksız elde ettiği kazancı, normal maaşını bile hak etmemekte, tüyü bitmemiş yetim hakkını yemekte olduğunu unutmamalıdır. Ülkede yaşayan bütün insanların evine helal lokma ile dönmesini sağlamayan hükümetler vebal altındadır.