Cumhurbaşkanlığı seçimi için Cumhur İttifakı'nın ısrarla üzerinde durduğu saçma bir taktiği var, o da Millet İttifakı'nın adayını öğrenmek! Bunun anlamı şu, Cumhur İttifakı'nın adayı olacak Erdoğan tek adamlıkla berbat ötesi bir hale getirilen ülkenin sorunlarını çözüp anlatmaktan çok, Millet İttifakı'nın adayını karalamakla propaganda yapacak. Bu taktiğin içinde ülkeye ve millete yararlı bir şey yok ama her zamanki Erdoğan kurnazlığı eşliğinde halka, Erdoğan'ın karşısındaki adayı küçük düşürme ve hatta hain ilan etme amacı var. Dolayısıyla Erdoğan hedef olarak, rakip aday üzerinden çıkarmak istediği bu kaosla seçim sonucuna kendi lehine etki etmek derdinde. Son yerel seçimlerde Ankara ve İstanbul'da CHP seçim kazanırsa terör örgütleri belediyelere yerleşecek türünden yalanlar ve muhtarlığın bile dahil olduğu yerel seçimlerde ülkenin bekasından bahsedilme taktiği, daha doğrusu komedisi, bu kaos ve yalanlar silsilesinin yakın zamandaki son örnekleriydi. Düşünsenize, bir belediye değişiyor diye o ülke elden gidecekse o ülke nasıl bir zayıf ülkedir artık! Sadedle, Erdoğan'ın tek adamlık saltanatını devam ettirme amacı rakip adaya göre şekillenecek. Kendisi, devlet gibi gördüğü şahsını koruma altına aldırdığı ve girdiği her seçimdeki gibi hile kokan o tek adamlık sistemine geçilen seçimdeki gibi ülke açısından hayati önem taşıyan bu seçimde de son kozlarını yine kurnazlık yaparak oynayacaktır. N'olursa olsun, şu açık bir gerçek, Erdoğan'ın tek adamlığına karşı olanlar ülke genelinde oran olarak yarıdan fazla. Muhalefet bu bakımdan birlik olup bölünmezse seçimi kazanır. Hatırlayın, uzun süredir Erdoğan için, "Kaybedeceği seçime girmez." diyenler çoktu, fakat yerel seçimlerde kendi propagandasını yapan taraflı ve partili bir cumhurbaşkanı olarak, Türkiye'nin en büyük iki kentinde muhalefetin birliği Erdoğan ve emrine amade olacak olan başkanlarını tek tek yendi. İstanbul seçimleri muhalefetin pasifliği yüzünden tekrarlansa da o seçimde AKP adayına oy veren önemli bir kesim bile CHP adayına oy verdi, bu da tek adamlığın ve AKP'nin adaletsiz tutumunun, dahası YSK'nin ve Türk yargısının rezil olduğunun göstergesiydi. Pek çok insan CHP'ye ya da sol bir partiye oy atmaz klişesi de bu sonuçla yerle bir oldu.
Millet İttifakı'nın diğer iki partisi olan DEVA ve Gelecek Partileri AKP'den kopma. Buradaki bir diğer parti eski merkez sağın kalesi olup artık tabela partisi olan DP. Ayrıca siyasal İslamcı, şeriatçı kadroların geleneğini sürdüren SP de var ittifakta. CHP ve İYİ Parti dışındaki bu dört partinin tabanı ile CHP ve İYİ Parti'nin tabanı gerçekten sosyal hayatta ve siyasi anlamda birbirinden genel anlamda uzak ve bu partilerin alacağı oylar şu anda CHP ve İYİ Parti'nin toplam oylarının çeyreğinin yarısı bile etmiyor gibi. Bu yüzden bu partilerin etkilerini bilerek ittifakta söz sahibi olmaları lazım ama gerek Babacan, gerek Davutoğlu bugünkü tek adamlığa giden süreçte sanki hiç katkısı olmamış gibi davranıyor ve ittifakın bel kemiği olan CHP ve İYİ Parti seçmenleri de bu durumu samimi bulmuyor. Kaldı ki, AKP'den ayrılıp parti kurmak bir vazgeçiş değil, bu kişiler için daha çok düpedüz yeniden var olma sancılarının kanıtı. Eğer söz konusu vazgeçişse Abdullah Gül ve Bülent Arınç gibi AKP'nin ağır toplarına da saygı duyalım o zaman! Bildiğimiz gibi, bu adamlar kafada ve gönülde Erdoğan ve AKP'sinden tıpkı Fethullahçılar gibi çoktandır vazgeçmiş adamlar. Tek büyük farkları, Davutoğlu ve Babacan gibi parti kurmamaları. Arınç ve Gül, söz konusu particilikse bu anlamda yine iyiler, çünkü CHP'den kopma İnce ve İyi Parti'den kopma Özdağ ise, kendi çıkarlarının peşinde koşarak bu kritik süreçte Erdoğan'ın ekmeğine yağ sürmekte maşallah çok daha yararlılar! Bu da bu iki ismin var olma sancısı, şişkin egosu. Bu ikili, bu anlamda ülkenin bu kritik döneminde ittifakta yer alıp haddini bilmeyen öncüler ve partilerden daha zararlı bir konumda. Ne de olsa en azından birleşip ortak hareket etmek her halükarda mantıklı. Fakat, ayrı kalıp ittifakları baltalamak ise, tek adamlığa katkı sağlamaktan başka bir şey değil.