Ekrem İmamoğlu'nun İBB Başkanı olması, yalnızca İstanbul'da değil, tüm ülkede heyecan yarattı. Ancak Gezi günlerinde olduğu gibi bunu yalnızca CHP başarısı olarak görenler, kuşkusuz yanılıyorlardı. Çünkü bu iş, partilerüstü bir hareketti. Değişim isteği, toplumun hemen her kesiminin içinden fışkıran âdeta bir volkan gibiydi. Aradan aylar geçti. Bugün ise görülüyor ki, CHP'nin amaçları değişim isteyen milyonların istekleriyle pek örtüşmüyor gibi... Beykoz'daki CHP seçimleri de sanırım bunun en iyi göstergesi...
Önce şu noktada bir anlaşalım isterim: Değişim derken, bu değişimin amacı neydi? Özünde neyi işaret ediyordu ki, ilgili tüm idari ve siyasi birimler bundan bir ders çıkarabilsindi? Ben bu soruya yanıt vermeden, ilkin 'ne olmadığını' söylemek isterim: BU DEĞİŞİMİN ASIL AMACI AKP'Yİ GÖNDERMEK DEĞİLDİ.
Gezi ile başlayalım: Gezi'ye gelenlerin ve hatta "Sen asıl meselenin ağaç olduğunu mu sanıyorsun?" diyenlerin de amacı "bağcıyı dövmek" değil, hepberaber üzüm yemekti... Bakın altını çizerek yazıyorum: Hep beraber... Geçmişte yapılan yanlışların tekrarlanmaması içindi bu 'hepberaber' söylemi. Geçmişte hep birileri itilmişti: Sen Alevisin! Sen Kürtsün! Sen kadınsın! Sen sakallısın! Sen kadınsın! Sen eşcinselsin! Sen diplomasızsın! Sen cahilsin! ...denmişti. Oysa bu saydıklarımın hepsi ve daha fazlası Gezi alanına gelmişti. Sakallı da oradaydı, Kürt de Türk de Ermeni de Laz da kadın da erkek de eşcinsel de... 1960'ların 1970'lerin efsane hikâyeleri; hani o Beşiktaşlısı Fenerlisi Galatasaraylısının maçı birlikte ve omuz omuza izlediği günler, Gezi ile canlanmıştı. O dönem iyi hatırlıyorum ki, bir ara Gezi'ye gelmeye yeltenen Sayın Kılıçdaroğlu bile fotoğrafı iyi okuyup (ya da Danışmanları iyi okumuştu) Gezi'ye gelmekten son anda vazgeçti. İyi de etti. Ancak...
Ancak şimdi bugün görüyoruz ki, Sayın Erdoğan'ı ve parti içindeki demokrasiye müdahalesini eleştiren, "Tek adam" olmaya soyunmakla suçlayan Sayın Kılıçdaroğlu, patisinin İstanbul İl Başkanlığı seçiminin öncesinde rengini belli etti: Sayın Kaftancıoğlu'nu işaret etti. Tıpkı CHP Beykoz İlçe Başkanı Aydın Düzgün gibi...
Biz gazeteci olarak rengimizi pek belli etmeyiz parti içi seçimlerde. Kimin kazanacağını ne öngörürüz ne de adalardan birine destek vermeyiz. Ancak parti içindeki tabana ve özellikle de Delegeye uzak durmadığımız için üç aşağı beş yukarı durumları tahmin ederiz. Fotoğrafı geniş biçimde görerek, okuyabiliriz.
Ben bundan önceki seçimde hiç üzerime vazife değilken, Aydın Düzgün'ü destekledim. Yazı yazdım üstelik; arşivde duruyor. Neden destekledim? Çünkü fotoğrafa baktım ve Aydın Düzgün'ün gerçekten partisi için zaman harcayan, para harcayan birisi olarak, SON KEZ bu partiye ve devamında da Beykoz'a bir katkı vermek istediğini gördüm. İşte bundan dolayı da Sayın Düzgün'e bundan önceki seçimde son bir şans verilsin, istedim. Kazandı mı? Kazandı. Ancak sonra ne yaptı?
1- Aday olmaması gerekirken, yine aday oldu ve bu geçen haftaki son seçimi de kazandı. Oysa bir önceki seçimde İlçe Başkanı olduktan sonra tekrar aday olmayacağını söyleyip, yerine gelecek bir genci hazırlamaya başlamalıydı.
2- Adaylığı öncesi tarafsız kalması gereken pek çok mahalle seçimine gitti ve müdehale etti; bununla da kalmadı üstüne bir de seçim bölgesine gidip, sandığın yanına bir sandalye atıp, mahalle seçimlerinde desteklediği mahalle adayı ve listesi için CHP'li seçmenlerden oy istedi.
3- Bununla da yetinmedi: CHP Beykoz'un tarihinde hiç görülmemiş bir iş yapıp; MAHALLE SEÇİMİNE SANDIK GÖNDERMEDİ YAHU SANDIK! CHP'liler sandık gelmediği için oy kullanamadı o mahallede... Beykoz'da oldu bu!
4- Dahası da var: Sayın Düzgün, kendisinin tuttuğu aday ve listesi mahallede seçimlerinde kazanamayınca; tuttu karşı tarafın yani kendisine karşı her şeye rağmen kazanmayı başaran kişilerin listesinden delegeleri kendi tarafına çekti! (Bunu nasıl yaptı daha doğrusu yapabildi; bilemiyorum. Çektiği kişilere sormak lazım)
4- Yahu, Beykoz'da CHP İlçe Başkanlığı seçimini kazandıktan sonra ne yaptı Sayın Düzgün biliyor musunuz? Sanki CHP'li yoldaşları ile girdiği bir yarışı önde bitirmemiş de İzmir'de Yunan'ı denize dökmüş gibi sandık sonuçları açıklanır açıklanmaz, seçim salonunun önünde davul çaldırdı, davul! Kendisini destekleyenlere marşlar söyletti. Belki de kendisine ve partisine maddi manevi en çok katkı sağlayacak olan CHP'lileri incite incite; kıra-döke evlerine gönderdi!
5- Tıpkı Sayın Kılıçdaroğlu gibi Sayın Düzgün de partisinin bu kez Gençlik Kolları seçimine müdehale etti ve kendi adayını seçtirdi. Yani kısaca şöyle oldu CHP'de: Önce İl Başkanı, İlçe Başkanını seçtirdi; daha sonra Genel Başkan İlçe Başkanlarını seçtiren İl Başkanını seçtirdi; en sonunda da ilçe başkanları seçtirebildiği kadar Delege seçtirdi şimdi de Gençlik Kollarını ve Kadın Kollarını seçtiriyor. Yani AKP yapınca "tukaka" ama CHP yapınca ne hikmetse adı "demokrasi" oluyor.
6- Son olarak da duyduğumuz kadarıyla Sayın Düzgün Beykoz'daki mahallelerin kendi belirledikleri Başkanları tanımayacağını söylemiş listesindeki isimler aracılığıyla... Yani CHP'lilerin mahalledeki iradelerine de ipotek koydurmak istiyor anlaşılan... Açık açık Beykoz'daki CHP'lilere şunu söylüyor: "Siz benim istediğim delegeleri belirlemediniz ama benim göndereceğim Mahalle Başkanına da hepiniz itaat etmek zorundasınız!".
Peki, Sayın Düzgün... Zaten hepi topu 250 bin nüfuslu Beykoz'da bunca yaşanılan şeyden sonra şimdi AKP'yi beğenmeyen kaç kişi gelecek de seçimlerde size, CHP'ye oy verecek? "Ya arkadaş İlçe Başkanlığı döneminde kendi partilisine, yoldaşına bunları reva gören zihniyet, gelecekte Beykoz Belediyesi'ni alırsa, AKP'lisine MHP'lisine ve hatta Saadet'lisine İyi Partili'sine HDP'lisine neler yapar?" diye sormayacak mı? Sormaz mı? Emin misiniz?
Peki, söyleyin bize Sayın Düzgün: Yarın birgün onlara da iş bulabilecek misiniz? Beykoz'daki 2023 Yerel Seçimlerinde de "Bize oy verirseniz, size iş bulacağım" diyebilecek misiniz? 250 bin kişinin hepsine birden İBB'de iş verebilecek misiniz? Soruyorum Sayın Düzgün: İBB seçimleri öncesi tüm billboardlardan ve İBB'nin resmi sosyal hesaplarından Binali Yıldırım reklamı yapıldığı için sizin de içinde olduğunuz CHP'liler haklı olarak eleştirdiniz. Biz de tepki gösterdik. "İBB tarafsız kalmalıydı" dedik. E, şimdi siz CHP Beykoz İlçe Seçimleri öncesi aynısını bu kez CHP'nin resmi sosyal hesaplarından yapınca sessiz mi kalmalıyız? "Yahu bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu?" diye sormayacak mıyız?
Efendim? Sizi duyamıyorum Sayın Düzgün? Lütfen yüksek sesle yanıt verir misiniz? Siz mi CHP'li değilsiniz yoksa biz sizin CHP'lileştiremediklerinizden miyiz?