Baykal, kalburüstü bir aydındı

2007'de 18 yaşımı yeni dolduran biri olarak, CHP'ye oy verdim. Oyumu kullandığım Paşabahçe Ferit İnal Lisesi'nde, seçimlerden 5 yıl önce lise öğrencisiydim ve CHP'nin rozetini okulda yasak olduğu halde bir süreliğine öğrenci ceketimde taşımamın önemli bir nedeni vardı, o da 2003'te Meclis'e sunulan 1 Mart Tezkeresi'ne karşı Baykal'lı CHP'nin onurlu tavrıydı. Tezkerenin amacında, TSK'nın ABD tarafından işgale uğrayan mazlum Irak'ta kullanılması ve Türkiye'deki üslerin ABD'nin, Irak'ı vuracak olan hava araçlarına ve silahlarına adeta karakol görevi vermesi yer alıyordu. Baykal ve tüm ekibi, AKP'li birkaç onurlu vekille birlikte bu tezkereyi reddetmiş, oy çoğunluğuyla ABD, hüsrana uğramıştı. Baykal, Irak'ın toprak bütünlüğünün önemini vurgulayan eski yol arkadaşı Ecevit'e defalarca rakip olsa da onun hükümetlerinde ve koalisyonda yaptığı tüm bakanlıklardan başbakan yardımcılığına kadar tek bir yolsuzluk yapmadı. Tasarrufçu, kamucu ve temsil kabiliyeti yüksekti. Ecevit'in çevirisini yaptığı Rudyard Kipling'in, "Adam Olmak" şiirini yol haritası yaptı kendine. O şiiri ne güzel de seslendirmiştir. Baykal, doğaçlaması, hitabeti, tespitleri ve hukukçu kimliğiyle Türk siyasi tarihinde kalburüstü bir aydındı. Şimdilerde yıpratılan yerli ve milli kavramının 2000'lerdeki merkez solda ulusal ve laik simgesiydi. Torunlarıyla toplu olarak bayram namazına koruma ordusuz giden, diskoyla camiye giden insanları ayırmayan, edebiyat ve spora tutkun biriydi. Acındırma taktiği olmayan, net biri olduğu için küçük yaşlarda yaptığı simitçiliği, karpuz nakliyeciliğini ve gemilerde yaptığı miçoluğu herkes bilmez. Kuvayı Milliyeci memur babanın deniz askeri olma hayaliyle yanıp tutuşan yoksul ve mücadeleci oğlunu nedense "Beyaz Türk" zannederler hep. Oysa hayat arkadaşıyla flört dönemi buluşmaları bile pastane ve diskolarda değil, kütüphanede gerçekleşir. Öğrenciliğinde eylemcidir. Aynı zamanda başkanlıktan istifa edecek kadar erdemlidir. Koca bir ömür cumhuriyet devrimlerinin Türk halkına sunduğu nimetleri savunup geliştirmekle geçip gitmiştir.

Baykal'ın, 1975'te 37 yaşında 2 yıllık genç bir vekilken Meclis'te yaptığı konuşma ise günümüze ışık tutuyor. Baykal, makamlarda gözü olan Yezid'in, Hasan ve Hüseyin'i katletmesini, düşüncelerinden dolayı aydın şair Nesimi'nin vahşice katledilmesini tasvip etmemesini, zenci kölelerin isyanını normal karşılayan, Yahudilere kin gütmeyen Müslüman olan Hallac-ı Mansur'u asanları eleştirmesini, cumhuriyetin genç öğretmeni Kubilay'ın yobazlar tarafından başının kesilmesini, İsmet Paşa'yı taşlayıp linç etmeye kalkanların dar kafalılığını, düşüncesini beğenmediği işçiyi, mühendislik ve mimarlık fakültelerinin öğrencileri olan Şahin Aydın'ı ve Kerim Yaman'ı öldürenlere, kısacası ülkenin özgür geleceği olan gençliği katledenlere olan haykırışını, kitaplara, demokrasiye, inançlara, farklı düşüncelere düşman olan gaddar, vahşi, goşist ve gericilerin uygarlıkta ve Türk töresinde yeri olmadığını açıklarken ne kadar da haklıydı.

Yakın zamanda Zülfü Livaneli'nin, Baykal'ın, Kürtleri ve Alevileri sevmediğini iddia edip yalan söylemesini, Metin Uca'nın, 2000'lerde sunduğu yarışma programında isim vermeden övdüğü Baykal'ın, ölüsünün ardından onu sosyal medyada kötü sözlerle anmasını, kongrelerde "İnadına Baykal, inadına sol!" diye bağıranların vefatının ardından suskunluğunu üzülerek gördüm.

Doğruları ve yanlışlarıyla, Baykal'a olan saygımla...