AKP'nin sağlıkta yarattığı tablo

Şu Ayşe adlı sahte doktor epeydir gündemde kaldı. 1 yıl boyunca koca devlette görev yapmak iyi iş tabii! Bu da en başta Ayşe'nin ve ona müsaade ederek onu hiç fark etmeyenlerin başarısıdır. Tebrik ederim! Ayrıca Ayşe'nin hastaneye kendi kendine doğum günü tebriği çelengi göndermesinden tutun da sosyal medyadan doktorluğunu kullanarak astsubay sevgili ayarlamasına kadar, hatta o astsubayın da Ayşe'nin eski sevgilisinden Ayşe'nin sahte doktor olduğunu öğrenmesine kadar uzanan süreç Aziz Nesin öykülerindeki mizahla kapışır.

Hiç şüphesiz, bazı meslekler hassasiyet gerektiren ve özel beceri ile bilgi donanımı gerektiren meslekler. Doktorluk da bu mesleklerin başında geliyor. Bir sahte doktorun vereceği yanlış tavsiye basit bir örnekle ölüme bile mal olur, yani insanın en temel hakkı olan yaşam hakkına. Oysa işçinin ve bazı mesleklerin dışlandığı toplumlarda doktor olmak çocuk yaşlarda tıpkı öğretmenlik gibi hayal kurduran meslekler arasında olduğu için bu sahte doktorluk rezaleti bizde sınıf ayrımı yapan devletin alıştığımız zaaflarından oldu. Gelgelelim, vatandaş özel bir firmada işe girerken referansından tutun da  anasından danasına kadar araştırılıyor ama sahte doktoru kimse fark etmiyor, olacak iş değil! Sadece sahte doktoru değil, sahte doktoru fark etmeyen zincirleme hata halkalarını bir daha yaşanmaması için tek tek araştırdığınızda halkına güven veren gerçek bir sosyal hukuk devleti olabilirsiniz. Bunalıma girip intihar eden genç doktoru unutmayalım. Ülkesinde değer görmeyip yurt dışına çıkmak istemekte haklı olan doktorları ve o doktorlara gitmeleri için baskı kuran Tayyip Erdoğan ve destekçilerini hiç unutmayalım, hala aramızdalar çünkü. Doktorların çalışma koşullarını ve doktor olma noktasında şartları zorlaştıran AKP iktidarının ayıbını görelim önce. Adeta Kemal Sunal'ın "Doktor Civanım" filmi gibi sahneleri gerçek hayatta yaşıyoruz ve tahmin edeceğiniz gibi hala da bir sürü sahte doktor, sahte öğretmen var bu memlekette. Kaldı ki, bu tipler Doktor Kemal gibi halkla barışık olup en azından halkın iyiliği için bir şeyleri çabalayan tipler de değil. Bu ülkede TV'lerde bangır bangır reklamlar eşliğinde sahte ballar da satılıyordu ki, en ufak kelimelere, eylemlere bile sözde Türk aile ve örfüne uymuyor gibi saçmalıklarla takılıp ceza kesen RTÜK denen kurum bu ciddi meselelerde nedense ayakta uyuyordu. Ne de olsa sahtelik ve sahteciliği normalleştirmek bizim gibi siyasette ve toplumda ahlak sorununu bolca yaşayan toplumlarda revaçtadır.

En vahim olanı ise, Tayyip Erdoğan'ın 4 yıllık üniversite diploması olduğu kanıtlı değil ki. O halde, ne konuşuyoruz ki biz? Tamam, mesele bir vatandaşın ille de üniversite mezunu olması değil ve çocuğunun geleceğini düşünen aileler için söylüyorum, şu üniversite okuma işi de aman benim çocuğum eksik kalmasın mantığıyla yarışta olmak misali fetiş hale getirilen mecburi bir şart değil. Zaten eğitimde iyi olmak, bir ülke için çok üniversite sahibi olmak hiç değil. Mesele, az ama nitelikli olan okullardan dürüstçe üretenleri yaratmak ve üreten o emekçiye adil ve uygun bir ortamı sağlayıp ona güzel yaşama hakkını veren, dahası sahteliğe aile eğitiminden itibaren geçit vermeyen bir toplum inşa etmek. Bunu yapın diyeceğim ama başı ne ki, sonu ne olsun demekle yetiniyorum. Sadedle, temel bir hak olan sağlık alanında AKP'nin yarattığı tablo şudur: Sahte doktorluğa müsaade, gerçek doktorları ise halka hedef gösterme ve özel hastanelere iyi doktorları doldurup devletin yani halkın olan hastaneleri niteliksiz bir yapıya dönüştürme. Tam da devletçiliği hiçe sayan ve klasik bir serbest piyasacılık barındıran özelleştirme taktiğidir bu. Bir de sağcı popülist söylemlerle doktorları suçlu gösterip halkla doktor kavgasını yaratarak yalnızca paralıların emniyetini, yolsulların ise kaderine terk edilişini sağlama işidir. İyi iş valla!