Ağustos ayındayız, güneşi ve dünyanın hasadını şölen halinde kutlama günlerinde..
Yaban mersini çıktı, böğürtlen başladı ve mürver olgunlaşıyor.
Meyveler kendilerine lezzetli şekiller veriyor ve yeşil yaprakların arasından bakıyorlar.
Meşe palamudu, kayın fıstığı ve fındık dışarı çıkıyor ve havanın tadına bakıyor.
Lezzet ve beslenmenin güzelliği ile sağlanan ilk hasadın tadına bakıyoruz ve bu pahabiçilemez dünyayada olmanın yollarını bulmak harika.
Ancak bu günler sadece dünyevi hasadımızla ilgili değil, aynı zamanda hayatımızın mecazi hasadına bakma zamanı.
Neyi topladığımıza ve ne yediğimize bakmak ve neyin artık hizmet etmediğini, neyin artık vücutta oturmadığını ve neyin kötü tadı gelmeye başladığını hissetmek.
Buna karanlık hasat denir, eylemlerden, alışkanlıklardan, mesleklerden, düşüncelerden ve varoluş biçimlerinden yetişen, artık iyi hissettirmeyen hasadı.
Bu şekilde kendimize karşı dürüst olduğumuzda, yeni tohumlara, daha fazla alana, daha fazla bütünlüğe yer açarak, neyin serbest bırakılmasına ve gübrelenmesine hizmet edebileceğini görebiliriz.
Eda Duman